İsveç'te toplumsal refahtan öte farklı bir sorun ciddi şekilde tartışılmaya başlandı.

Eski bir papaz, Kontempel kurucu ortağı ve yazar olan Olle Carlsson ve Kavli AB CEO'su, aynı zamanda Kontempel şirket kurucusu Gerhard Bley, İsveç toplumunun mutluluk endeksinin sadece ekonomik verilerle ölçülmesini yanlış olarak değerlendirdi.

İsveç'te varoluşsal sağlığın artmasına katkıda bulunmak amacıyla bağımsız bir şirket olan Kontempel'i yöneten ikili İsveç'teki toplumun ruhsal olarak geldiği noktaya dair önemli bir araştırma ortaya koydu. Fazla ayrıntılı veri analizine boğmadan, araştırmanında özetini içinde barındıran bu yazımın, fikir vermesini ve sizlere katkı sağlamasını temenni ediyorum.

Genellikle dünya mutluluk endeksleri toplumsal refah düzeyi şeklinde ölçüldüğü için, İsveç ve komşu ülkeleri çoğunlukla listenin başında olurlar, ancak bu veriler sadece ekonomik, özgür hareket etme ve kişinin ifade özgürlükleri şeklinde kategorize edildiği için toplumun ruhsal ve aile bağları üzerinden değerlendirilmiyor. Bu da İsveç toplumunun mutlu olup olmadığını gerçek anlamda yansıtmıyor.

Aslında çoğumuz İsveç'te ekonomik refah düzeyi yüksek şartlarda yaşamamıza rağmen mutlu değiliz. Toplumsal mutluluk bireysel varlığın ve yalnızlaşma çizgisinin gerisinde kaldı.

İsveç ülke olarak zengin ve toplumun büyük bir bölümü çalışıyor. Ancak ülkede yaşayan insanlar daha da kötüye gidiyor. GSYİH'yı her şeyin ölçüsü olarak görmeyi bırakması gerekiyor ve bu ülke yöneticilerinin, hem dış hem de iç yaşam faktörlerinin ön plana koyulduğu "mutlak yaşam standardı" ölçüsünü kullanmaya başlaması gerekiyor.

Elbette, İsveç'te çok uzun zaman önce hüküm süren yoksulluğu büyük ölçüde ortadan kaldırıldı ve sosyal uçurumların daralmasına, her zamankinden daha uzun yaşam ve güçlü bir demokrasi inşası noktasında önemli bir yere geldi.

Bugün, dünyadaki kişi başına en yüksek GSYİH'lardan birine sahip. Ancak istatistiklerin arkasında, çökmekte olan, giderek artan akıl hastalığından muzdarip bir toplumun varlığı gözardı ediliyor. Çok fazla kişinin yalnız yaşadığı, yaşlılara saygının düşük olduğu ve küresel bir bakış açısıyla bireyselleşme ve sekülerleşmenin aşırı olduğu bir toplum hüküm sürüyor.

Zihinsel hastalık. İsveçlilerin neredeyse her beş kişiden birinde görülüyor.  Yalnızlaşmanın getirdiği mutsuzluk ve rahatsızlık sonucu yapılan araştırmalarda her beş kişiden birine depresyon teşhisi kondu. İsveçlilerin yüzde 42'si uyumakta zorlanıyor. İsveçlilerin yaklaşık yüzde 40'ı kaygı ve endişe içinde yaşıyor. Antidepresan ilaç satışları 20 yılda ikiye katlandı.

Amaçsızlık. 

En son Mesleki Sağlık Endeksine göre her on İsveçliden sadece altısı işlerinin anlamlı olduğunu düşünüyor.

Fonus tarafından yaptırılan bir araştırmaya göre hayatın anlamı aile ve arkadaşlar, sevmek ve sevilmek, aynı zamanda bir insan olarak büyümek ve gelişmektir. Ankete katılanların sadece yüzde üçü "zengin olmanın" hayatın anlamı olduğunu belirtti.

Yalnızlık. 

İsveçlilerin yalnızlığı tartışılıyor, ancak yüz binlerce İsveçlinin kendini yalnız hissettiği tartışılmıyor. 

İsveç özellikle erkekler açısından ciddi sorunlar olduğunu gösteriyor. Paradoksal olarak, en çok yalnız yaşam büyük şehirlerde kendini gösteriyor.

Sanayileşme sırasındaki gelişmelerin, bir insanın hayatının içsel bakış açısını tamamen görmezden geldiğine inanıyorum. Tekonoloji çağı bunu birkaç adım daha öteye taşıyarak, aynı duvarların içinde insanların birbirine uzak olma noktasını inşa etti.

Manevi, içsel, varoluşsal boyut, refah devletinin sunağında kolayca kurban edilebilecek bir yüz karası olarak görülüyordu. Ve bunu kanıtlamak mümkündü: Kişi başına düşen GSYİH yıldan yıla arttı ve çoğu, kendi evlerine, daha büyük evlere, arabalara ve yaz tatilleri gibi artan maddi standartlarla ödüllendirildi.

  • Ancak kişi başına GSYİH, bir toplumdaki yaşam standardının adil bir ölçüsü müdür? 
  • İnsanların deneyimlediklerini gerçekten gösteriyor mu? 

Hayır! Bu nedenle, bir kişinin hayatındaki hem iç hem de dış bakış açılarını hesaba katan "mutlak yaşam standardı" dediğimiz şeyi başlatılmalı. Bir kişinin ve toplumun yaşam kalitesi değerlendirilecekse her iki bakış açısı da dahil edilmelidir.

İç perspektif ölçülemez, duyusal, manevi, varoluşsal, dış perspektif ise maddi, ölçülebilir ve somut olana odaklanır.

Kişi başına düşen GSYİH yalnızca dış perspektifi, ekonomik ve maddi olanı karşılayabilir, ancak bir kişinin algılanan yaşam standardının tam bir tablosunu vermez, ancak zihinsel refah, cesaret, varoluşsal sağlık gibi iç faktörlerle desteklenmesi gerekir. İsveç'te insanların gerçekte kendilerini nasıl hissettiklerine dair genel bir tablo oluşturmak için çok yönlü açılardan bakmak gerekiyor.

İç perspektifin tam olarak nasıl ölçüleceğinin tasarlaması ile ilgili çalışmalar yetkililerin işidir, ancak prensipte toplumdaki diğer her şeyin zaten ölçüldüğünü göz önünde bulundurarak, insanların iç refahını ölçmek için gereken araçlar tespit edilmelidir.

Göğüs kabartarak İsveç'in ülke olarak performansının zirvesinde olduğunu iddia edenlerin yanlış olduğu son yıllarda toplumda iyice dışa vuran sorunlarda görülüyor. 

Ekonomik büyüme yoluyla dış etkenler güçlenmeye devam etse de, aynı zamanda iç perspektif de mutlak yaşam standardının düşmesi muhtemel olacak kadar bozuldu.

İnsanlar için bağlam yaratılmalı, toplumu farklı kuşaklara bölerek, kuşaklar arası parçalanmayı engelleyecek enstrümanlar devreye alınarak, toplumda içsel bağlantı kurulmalıdır.

Biz insanlar, işverenin zamanını satın aldığı bir üretim faktörü olmak yerine, görülmek ve gerçekten ihtiyaç duyulmak isteriz. 

İsveç, ekonomik dizginleri elinde tutmak için, birbirine bağlı bir güç olarak aile ve nesiller arası bağı büyük ölçüde ortadan kaldırdı, toplumsal mühendislik, her konuda ilerlemenin tek yolu olarak görülüyor.

Ancak ekonomik güvenlik ve verimli işleyen bir toplum, insanların mutlu olması için gereken tek parametre değildir.

Topluluk, bağlama, katılım, dayanışma ve güvene daha fazla odaklanılmalıdır.

Hükümet, toplumun hem kağıt üzerinde hem de ruhsal açıdan, yani mutlak yaşam standardı üzerinde kendini nasıl hissettiğini haritalandırabilecek bir yöntem geliştirmesi için uygun yetkilileri görevlendirerek bir an önce çalışmaya başlaması gerekiyor.

Belki de en trajik sonuçlar doğuran ve yakın zamanda bitmesini görmeyi umduruğumuz korona salgını, İsveç toplumunda hem bedensel hem de zihinsel yorgunluk yararttı. Aslında bu salgın aynı zamanda toplumu bütünleştirme noktasında iyi yönde etki etmeye imkan sağlayabilecek bir fırsat. Ki bunu umuyorum, zira İsveç toplumu son yıllarda gerçekten çok sıkıntılı bir noktaya evrilmiş ve hızla yalnızlığa gidiyor.