Bu makaleyi kaleme almamın en önemli sebeplerinden bir tanesi son zamanlarda İsveç'te giderek artan özelleştirmeler, bireysel zenginliklerin artması, refah düzeyinin kitlesel hedeflerden çıkıp ekonomik güç odaklarının hükmettiği bir ülke modeline doğru meyil etmesi ve en önemlisi İsveç'te fakir ile zengin arasına oyulan derin uçurumlardır.

İstanbul İsveç Başkonsolusu ile gerçekleştirdiğim röportaj'da bölüm bölüm röportajın dışına çıkarak farklı konuları konuştuk. Sohbet akışı içinde 2014 yılında dünya zenginleri listesinde 147 İsveçli zenginin yer alması normal midir? Sosyal Demokrasi ve eşitçilik anlayışı üzerine inşa edilmiş bir ülke'de bu kadar zenginin olması İsveç'in kapitalist sisteme doğru gidip gitmediği hakkında düşüncelerini merak ederek sormuştum.

Buna karşın Konsolos bey oldukça merak ettiğim cevaplar verdi ama bunun içinde en çok dikkatimi çeken sözler ise şöyleydi; "İsveç'te bu süreç yeni başlayan bir süreç değil. 1990 yılında iktidar olan Sosyal Demokratlar Partisi tarafından alınan bir kararla başlayan bu süreç bugün bu noktaya gelmiş bulunuyor. Devlet kurumlarının özelleştirilmesi ile başlayan süreç elbette özel şirketlerin ve patronların önünü açtı ve bireysel zenginliklerin artması kaçınılmaz oldu. Bugün dünya zenginleri arasında yer alan zenginlerin sayısında artış olması da bundandır" dedi.

Peki sosyal demokrasi nedir ve onu kapitalist sistemden ayıran özellikler nelerdir?

Sosyal Demokrasi; Reformist ve tedrici metodlarıyla birlikte demokratik toplumculuğu kurmayı hedefleyen politik ideolojiyi temsil eden Sosyal Demokrasi, Evrensel değerlerle uyumlu olarak yurttaşların bireysel ve toplumsal gereksinimlerini sağlamayı hedefleyen devlet veya bu yöndeki politika ve kapitalist ekonomi içinde ortaklaşa uyum düzeni olarak tanımlanır.

İsveç ülke olarak bu temeller üzerine inşa edilmiş ve dünya düzeninde Sosyal Demokrasi'nin merkezi şeklinde tanınmıştır.

İsveç temelinde, kapitalizmin neden olduğu eşitsizlik ve adaletsizlikleri demokratik sistem içinde kabul edilebilir düzeye indirmeyi başarmış ülke olarak; ikinci enternasyonal'de ortaya çıkan yeniden biçimlendiriciler ve devrimci sosyalistler arasındaki bölünmenin ardından sosyal demokratlar, kapitalizmin bir ilerleme süreci içinde sosyalist ekonomiye dönüştürülmesini savunarak bu yola girmişlerdir. Sosyal demokrasi düşüncesi, tek kabul edilebilir hükümet biçiminin hukukun üstünlüğü yönetimi altındaki temsili demokrasi olduğunu öne süren Demokratik karar alma mekanizamasını genişleterek politik demokrasinin ötesinde ekonomikten demokrasiye kadar; işgücüyle çalışanların ve diğer ekonomik paydaşların yeterli miktarda birlikte karar alma haklarını ilerletmeyi amaçlar. Kapitalizmin neden olduğu sosyal eşitsizlik, yoksulluk ve çeşitli grupların haksız davranışlarına karşı çıkarken diğer yandan tümden bir denetimsiz piyasa ekonomisine ya da tümden bir planlı ekonomi modeline karşı çıkar.

Peki İsveç bugün böyle mi?
Tarif edilen sosyal demokrasinin neresinde İsveç?
Gözlemlediğim ve insanları dinlediğim kadarı ile giderek bundan uzaklaşan ve son yıllarda giderek artan işsizlik, toplumda yoksullaşma ile birlikte bazı grupların ekonomik güç iktidarını ele alarak hükümetleri etki altına aldığını ve ülke yönetimini buna göre politikalara zorladığını görüyorum.

Kapitalist rejimin pençesinde olan ülkelerde sıkça yaşanan iktidar savaşlarının İsveç'te de boy gösterdiğini üzülerek söylüyorum. Yabancılara karşı şiddetin ve ırkçlığın artmasına da zemin hazırlayan bu tarz yapılar günümüz İsveç'inde de oldukça boy gösterdiklerini üzülerek söyleyebilirim.

Ele aldığım konu ile ilgili farklı görüşleriniz varsa ya da kendi görüşlerinizi ilave etmek için yorum bölümünden yazarak katkı sağlayabilirsiniz.

Sevgi ve saygılarımla.