PSİKOLOG Zeliha Kasımova’nın hikâyesi Bulgaristan’da başlıyor. Zorunlu göçle Türkiye’ye gelen Kasımova, ODTÜ’de psikoloji eğitimi aldığı sırada bir trafik kazası geçiriyor. Arkadaşını kaybettiği o kazada kendisinin de beli ve bacaklarında çoklu kırıklar oluşan Kasımova, adeta ölümün kıyısından dönüyor. “Benden hiçbir şey olmaz, okuyamam, her şey bitti’ deyip vazgeçebilirdim ancak işte ben o kazadan sonra aslında psikolog oldum” diyen Kasımova, kendi deyimiyle psikolojiyi sadece bilmiyor, yaşıyor. Hem Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmiş, hem buranın kültürünü özümsemiş, hem de buradan İsveç’e göç etmiş biri olarak 3 farklı beyin olarak çalıştığını savunuyor. Kasımova ile uluslararası deneyimlerini, mesleğine olan aşkını ve uyguladığı bilişsel davranışçı terapi yöntemini konuştuk…
İsveç’te ilk Türk psikologsunuz, yurtdışında da bu mesleği yapmak sizce nasıl bir fark yarattı? Biraz oradaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
- Evet, İsveç’te Türkçe konuşan ilk Türk psikoloğum. Ekim ayından itibaren de Bursa’da klinik açtım. Hem Türkiye, hem İsveç’te kliniğim olsun istiyorum. İsveç’te liseden sonra gençler üniversiteye gitmiyor okyanusa sörf yapmaya gidiyor. Eğitime çok önem veriyorlar ama hayat tecrübesine de önem veriyorlar. Ben onlara duygu öğretiyorum. Yataktan kalktığında sevgilisine ne demesi gerektiğini öğretiyorum. Ben psikolojiyi sadece bilmiyorum, yaşıyorum. Tercümanla da seans yapıyorum. Ben 3 farklı beyin olarak çalışıyorum. Hem Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmiş, hem buranın kültürünü özümsemiş, hem de buradan İsveç’e göç etmiş bir beyin.

MASRAFLARI BELEDİYE ÖDÜYOR

Sağlık sistemi nasıl orada?
- İsveç’te insanlar, ister mülteci olsun, ister göçmen, ister vatandaş olsun psikolojisi bozulduğunda bir polikliniğe başvuruyor. Bu insanların hepsinin 6, 12 veya 24 seansta terapilerinin masraflarını belediye ödüyor. En önemsenen şey insan psikolojisi. Sadece kamuda değil özellerde de tedavi olabiliyorlar. Zaten orada özeller de buradaki gibi değil.
Dünyada adeta üretmeden tüketme salgını var. Teknoloji bağımlılığı arttı. Psikologlar da yöntemlerini değiştirmeli mi acaba? Nasıl bir çağa doğru gidiyoruz? Ebeveynlere neler düşüyor?
- Ben size sorayım, tüm bunlar yaşanırken, ebeveynler ne yapıyor? Mobil, internet kullanıyor muyuz? Çocuklar kullandığımızı görüyor mu? Çocuklara zaman ayırabiliyor muyuz yoksa daha çok ekran karşısında mıyız? Yeni bilimsel araştırmalar ‘her şey ailede çözülecek’ diyor. Aile sınırla veya yasakla bunu çözemiyor. Yapmaya çalışsan da daha fena şekilde bağlanıyor çocuklar. Bunu yapmak için kendimizin de kullanmaması lazım. Çocuklar bağımlı mı acaba? Yoksa kendilerini izole edip de bu durum içinde ekrandan başka çareleri mi kalmıyor. Ailelerde güzel dinleme varsa çocuğun duygularını konuşmasına izin veriliyorsa, çocuğa yapma denilen şeyi ebeveynler kendisi yapmıyorsa ve çocuğa yapma nedenleri de doğru bir şekilde anlatılıyorsa ki bu da komünikasyonun artacağını gösterir. Biz bunları bu çağda yasaklayamayız. Bütün dünyanın gidişatı böyle internet, mobil yasaklamak mümkün değil. Sınır da koymakla olmuyorsa demek ki daha çok anlayış gerekiyor. En sonunda bilim şunu dedi ‘kısıtlamayın ama yerine geçecek şeyler yapmaya çalışın’ farklı aktivitelere yönlendirmeye çalışın. Mesela İsveç’te bunu at sevgisiyle yapıyorlar. Binicilik yapıyor çocuklar gençler. Sürekli ekranda olan çocuklar da çok yorgun. Sanmayın ki çok isteyerek yapıyorlar. Korkmamak lazım. Konuşmak lazım. Eğer yanlış bir şeyi bile çocuğun önünde yapıyorsan, neden yaptığını anlatacaksın.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/elif-cetin-sezgin/bursali-psikolog-isvecliye-duygu-ogretiyor-41367781

Editör: İsveç Gündemi