Elli yıl önce ekonomik yetersizlik, işsizlik ve her yıl artan nüfusun sıkıntıları karşısında Kululular, geçimlerini sağlayabilmek için mecburen yılladır gurbetin yolunu tuttu. Gelinen noktada, İsveç, Kanada, Avusturya ve bir çok gelişmiş ülkede 65 bin civarında Kululu bulunmakta.

Onlar için 1970’ den 2000 yılına kadar 30 yıllık süre çile çekme yılları idi. Facebook ve internetin olmadığı, Türk televizyonlarının çanak antenler aracılığı ile evlerine girmediği zamanlarda, Kulu’dan ayrı kalmanın , yaşadığın topraklara özlem duymanın acısı daha iyi hissedilirdi. İsveç’te yaşayan hemşerilerimizin hepsi de Kulu’nun çiğdem kokularını, arpa-buğday tarlalarını, küçükgölü, bacalarından duman tüten toprak damlı evleri, ırdıkları samanı , arkadaşlarını ve anılarını özlerdi. Yıllar boyu süren bu hasret, yaz aylarında tatilde bir iki ay diner gibi gözükse de, aslında tekrar döneceğini bildiği için kanayan sıla yarasını iyice derinleştirirdi. 


İsveç’e giden hemşerilerimizin yurtdışına çıkış amaçları öncelerden orada çalışıp ekonomik yönden düzgün bir seviyeye gelince Kuluya yatırım yapıp bir daha gurbete gitmemekti. Ama ilk yatırımları: ’’Tamak ve Kulusan’’ fabrikalarından derin hayal kırıklığına uğrayınca umutlarını başlamadan söndü.

İlk gidenlerin anlattığına göre, bakkaldan yumurta satın almak isteyenin tarifi tavuk taklidiyle, her ne anlatılmak istenilse vücut diliyle anlatılmaya çalışılırdı. Yani hemşerilerimiz arasında yaygınca söylenegelen ‘tarzanca’ usulde konuşarak anlaşabiliyorlardı. Gurbete çıkan hemşerilerimizin zamanla alıştıkları hayat iş-ev güzergahında devam etti.

Bu arada, tatil için Kulu’ya gelen hemşerilerimizin altındaki arabalar ve yaptığı harcamalar yöremizde yaşayan delikanlıları heveslendirmekte ve İsveç’te para kazanmanın daha kolay olduğu inancını oluşturmasına yol açmaktaydı. Gençler dolayısıyla da olsa (onlardan biri benim) özenti sonucunda okudukları okulları bırakarak İsveç’e gitme yollarını aradı...

Daha sonra İsveç’te doğan ikinci üçüncü nesiller orada doğmanın verdiği avantajı kullanarak okullarda okudular ve bugün göğsümüzü kabartacak birçok yerlere ve mevkilere geldiler. İsveç’e giden birçok hemşerilerimiz de birçok dalda işyeri, firma, bakkal, market, pizza, restoran gibi konularda aktif olarak iş yapmaktalar. İşveren düzeyinde birçok firmanın sahibi oldular. Onlar içinde yaşadığı İsveç’te, Türkiye’nin sesi olmaya çalışıyorlar...

İsveç’te 50 yıldır sürdürülen yaşam mücadelesinde en çok etkilenen ise Kululu kadınlar oldu. Sabahın erken saatlerinde işe giden kadınlar, eve dönünce evin tüm işlerini de yapmak zorunda kaldı. İlk dönemler aynı evde oturma zorunluluğu ile bir çok kadın kaynana- kayınbaba baskısı görürken, bir taraftan da, ekmek çek, yemek yap, çocukların bakımıyla uğraş, geç saatlere kadar çamaşır yıka, sonra uykusuz şekilde yeniden sabahın erken saatlerinde işe git. Bunun yanında çok acılı ayrılıkları yaşayanlar, yuvası yıkılanlar, tek başına çocukları ile uzun ve karanlık kış günlerinde dört duvar arasında hayata tutunmaya çalışanlar da ayrı bir trajediydi. 

Gelinen noktada çilekeş kadınlarımızın bir kısmı öteki dünyaya göç ederek Allah’ın rahmetine kavuştu. Geride kalanlarda oğlunu- kızını evlendirmiş ve belirli bir rahatlığa kavuşmuş durumda. Ne kadar rahatlasalar da, yaşadıkları zorlu hayatın neticesinde, ruhsal ve fiziki sağlıklarından olmuşlar. Şimdide bozulan sağlıklarının getirdiği acıyla yaşamlarını sürdürüyorlar. 

Geçenlerde 60 yaşlarında kadınlarımızdan birisi ile hastanede karşılaştım, ’’Bu dünyada hiç gün görmedim’’ dedi. Bir ah çekti sonra, ’’ne bir gün gezdim, ne tozdum, nede üzerime güzel bir giyecek aldım. Hep başkası için çalıştık. Şimdide sağlımızdan olduk buraları bekliyoruz’’ diye sitem etti. Daha sonra biraz düşündükten sonra, ’’Allah’ımın bu gününe şükür! Belki ben gün görmedim, hep çile çektim ama bizim hazırladığımız imkanlar sayesinde oğlumuz-kızımız bizim gibi çile çekmiyor’’ şeklinde ifade edince, aklıma İspanyol düşünür ’’Miguel de Unamuno’’ sözü geldi. ’’Sıkıntı, hayatın esasıdır ve biz oyunun, eğlencelerin, romanların ve aşkın keşfedilmesini yalnız sıkıntıya borçluyuz.’’ 

İşte yukarda bahsetmeye çalıştığım 50. Yıllık süreç, bugünlerde TRT Diyanet i.in hazırlanan ''Stockholm Treni Belgeseli'nde göresel olarak evlerimize geliyor. Stockholm Sosyal İşler ve Din Hizmetleri Eski Müşaviri Prof. Dr. A. Bülent Baloğlu'nun ''Stockholm Treni'' kitabından esinlenerek yönetmen Ahmet Üstündağ tarafından 1 seneye yakın çekimleri süren belgeselin 4. bölümü izleyenleri ağlattı. 

İzlemeyenler için Stockholm Treni Belgeselinin 4. Bölümü


http://www.isvecgundemi.com/stockholm-treni-4-bolum-video,440.html