Dil, toplum hayatında insanların anlaşmasını ve birbirleri ile yakınlaşmasını sağlayan en önemli iletişim aracıdır.

Dil olmadan insan kendini ifade edemediği gibi acı ve sevinçlerde de ortak noktayı yakalamak mümkün olamazdı.

Hal ve hareketlerle anlatılan iletişim çok sınırlı kalır, his, duygu, coşku, fikir ve düşüncelerimiz ifade edilemezdi.
Bu nedenle dil, hayati öneme haiz bir iletişim ve aktarım aracıdır.
İnsanoğlu diliyle kendisini topluma kabul ettirir, diliyle çevresinden uzaklaşır yada uzaklaştırır. Diliyle sever ve sevilir, saygınlık kazanır yada nefret ettirir...
İsveç'te doğan büyüyen gençlerin aileleri ile arasındaki en büyük çatışma, duygu dilinin birbirine uymamasından ortaya çıkıyor. Aile, Türkiye'den aldığı eğitim, kültür ve yaşam şeklini duygu diline yansıtarak çocuklarının üzerinde etkili olmak istese de bundan fazla başarılı olamıyor.

Zira, İsveç'in genel kültüründen etkilenmiş bir çocuğun duygu dili de İsveççe olduğu için ailesinin uyarıları, anlatımları kendisi için yavan kalıyor. Anne ve babasının söylemleri çocuğun his dünyasında bir etkileşime neden olmadığı için havada kalıyor.

Bu duruma yaşadığım olaylardan birini aktararak örnek vermek istiyorum. Kulu'nun bir köyünden 20 yaşında gelmiş ve bir İsveçli bayanla evlenip uzun süre evli kalmış ve sonra memleketlisi bir bayanla evlenip çoluk çoçuğa katışmış bir tanıdığım vardı. Stockholm'de unlu mamulleri satan bir dükkanda zaman zaman çalışırdı.

Bir gün onu ziyarete gittim. Tezgahın arakasında oturdum ve onu gözlemlemeye başladım. Gelen İsveçli müşterilere, ''Hoş geldiniz hanımefendi, çok naziksiniz, çocuğunuz çok tatlı, iyi tatiller'' gibi benzeri kelimelerle müşteriye iltifat ediyordu.

Müşteriler gittikten sonra, ''sevgili abim, şimdi buraya bir Türkçe konuşan müşteri gelse sende müşteriye, ''Hoş geldiniz hanımefendi, çok naziksiniz, çocuğunuz çok tatlı, iyi tatiller'' gibi kelimeleri Türkçe söyleyebilir misin?'' Diye sordum.

Biraz düşündü, yok utanırım kesinlikle söylemem. Ben hanıma çocuklara bile bu kelimeleri söyleyemem'' diye cevap verdi. O kelimeleri İsveçlilere biraz önce İsveççe olarak söylediğini hatırlattığımda, ''Ben o kelimeleri İsveççe söylerken bir şey hissetmiyorum ki, onun için rahat söylüyorum'' dedi.

Çift dil bilenler için hangi dil his dünyamızda etkileşime neden oluyorsa duydu dilimizde o dildir. İsveç'te çocuklarla aile arasındaki çatışmanın ve bir birlerini anlayamamasının ana nedeni duygu dilinin birbirine uymamasından kaynaklanıyor.

Burada eğitimin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Türkiye'den gelen aileler eğitime çok önem vermelidir. Bir taraftan çocuklarını eğitim kurumlarına göndererek başarısız olduğu derslerde destek kursları almasını sağlamalı, diğer taraftan da kendi kültürel değerlerini eğitimcilere danışarak sosyal bir çevre içinde gerektiği şekilde vermelidir. Böylece çocukta kendine güven duygusu gelişirken, ait olduğu toprakların duygu dilini de hissetmeye başlar.