Irkçılığın bilediği nefret; kılıçtan keskin, kurşundan sivridir...
Günümüz Dünyası'nda insanlığın en fazla ürettiği ve yine insanlığın en çok enerjisini harcayarak mücadele ettiği tek şey ırkçılıktır.

Avrupa'da giderek yükselen sistematik nefretin mazlumlar üzerindeki baskısı her geçen gün daha fazla hissedilir olmaya başladı. Neonazi, pegida vs.vs. adı önemli değil. İnsanlığın doğuşundan itibaren başlayan ve giderek kan emici hale gelen nefretin, inanç çatışmalarının yeni adına ırkçılık deniyor.

Bir tarafta hoşgörünün kaynağı olan İslam, diğer yanda Dünya'yı kendi çıkarları için kullanmaya çalışan ve bunun için her türlü zulmü reva gören canavarlaşmış ego toplumları...

Enerjisinden, yer altı zenginliklerine kadar ne varsa hepsini kendi çıkarıları için kullanmaya çalışan ve bu nedenle yıllardır kanlı arenaya çevirdikleri Ortadoğu'nun kanlı kahramanları da, dönem dönem dünya'nın diğer ülkeleri üzerinde operasyonlar yaparak refah ortamını ortadan kaldırıp kendine muhtaç hale getirmeye çalışanlar da aynı kişilerdir aslında...

Konuya kestirmeden girmem gerekirse, son zamanlarda Almanya'dan Avrupa'nın diğer ülkelerine sıçrayan ve saldırılarıyla özellikle müslüman toplumu için büyük tehdit haline gelen Pegida başta olmak üzere, Avrupa'nın yabancı karşıtı politikacılarının takındıkları tavırlar son derece tehlikeli hale gelmiş bulunuyor.

2014 yılının sonunda özellikle İsveç'te birçok camiye yapılan saldırıların inançlara, demokrasiye ve insan haklarına aykırı olduğunu söylemiştik. Ancak benim merak ettiğim onca saldırıdan sonra yapılan soruşturmalarda tek bir kişinin dahi göz altına alınmamasıdır.

Sahi ne oldu?
Camiler yandı, insanlar yaralandı, vicdanlar kanadı peki ya sonrası?
Bunu yapanlara bir bedel ödetmek gerekmez miydi? İsveç devleti ve asayişten sorumlu kurumları ne yaptılar? Ne acıki birkaç kelimeden başka hiç bir icratta bulunmadılar. Camilere yönelik güvenlik tedbirlerinin arttırılacağını söylemelerine rağmen hala o yönde somut bir adım atılabilmiş görünmüyor. Kapıya iki bekçi koymak toplumun vicdanını rahatlatmak ve endişelerini gidermek için yeterli değil ve olmayacaktır.

İsveç hükümetinin ve siyasi otoritenin bu konuda kesinlikle yasal düzenlemeler getirmesi gerekiyor. Bunun için atılan henüz hiç bir adım bulunmadığı gibi neredeyse saldırıya maruz kalan, yakıp yıkılan camiler suç unsuru gösterilmeye çalışılıyor.

Yeri geldiğinde biz sosyal demokrasinin merkezi ve insan haklarındaki eşitlik bakımından dünyanın en gelişmiş toplumuyuz diyorlar...
Hadi oradan... Geçmişinizi de, bu gününüzü de, gelecekte yapmaya çalıştıklarınızı da az çok biliyoruz.

Başta şunu ifade edeyim. Şiddetin ve ırkçılığın her türlüsüne lanet olsun!
Ancak, Paris'te her türlü çirkinliği ve Müslüman toplumunun inançlarına saygısızlığı ile bilinen malum dergiye yönelik yapılan şaibeli saldırı ile bir anda ayaklanan Avrupa, yıllardır Irak, Suriye, Mısır, Filistin, Doğu Türkistan vb. ülkelerde Müslümanlara uygulanan zulümlere sessiz kalmasını neyle açıklayacak?

Şimdi her tarafı karıştıran bu zihniyet kendi içinde asimile edemediği müslümanlar üzerine ciddi baskılar kuruyor.
Parlamentolarında Kuran'a yönelik çirkin söylemler, camilere saldırılar ve müslüman olan insanlara terörist muamelesi yaparak baskı oluşturuyorlar.

Elbette tüm bunların arkasında inanç ve itikat sahibi olan insanları arzu ettikleri eylemlere doğru iterek sonrasında biz dememişmiydik bakın işte terör estiriyorsunuz noktasına getirmeye çalışıyorlar.

Bu nedenle Avrupa'da yaşayan müslüman kardeşlerim...
Şiddeti şiddet değil, merhamet ve sabır çürütür...

Bir başka kelamda görüşmek üzere, selam ve saygılarımla...