AB’nin Türkiye ile ilişkileri son zamanlarda giderek daha fazla şekilde çelişkili ve karmaşık mesajlarla şekilleniyor. Bir gün Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne yakınlaştırma kararlılığımızın güvencesini verirken, başka bir gün Türkiye’ye kapı her zaman kapalı olacakmış gibi hareket ediyoruz.

Bu belli ölçüde, Türkiye’deki karmaşık gelişmelerin açık bir yansımasıdır. Temelde ise, AB’nin bu önemli konuda uzun süreli bir stratejiyi açıkça formüle etmekte aciz kalmasıyla alakalıdır.

Bu hafta Avrupa Parlamentosu, Komisyon’un her yıl yayınladığı İlerleme Raporu’yla bağlantılı bir teklifi oylayacak. Rapor, Türkiye’nin üyelik müzakereleri ile ilgili olarak yıl içerisinde meydana gelen değişimleri içeriyor.

Maalesef ben Avrupa Parlamentosu’nun çok eleştirel olduğuna ve Türkiye’nin muhtemel AB üyeliğine karşı Avrupa’nın karmaşık duygular taşıdığının açıkça gösterildiğine inanıyorum. Türkiye’de reformların hızlı bir şekilde yapılmasını talep etmek önemli ve doğrudur, ancak bu, yapılan reformların AB’ye üyeliğe taşıyacağı konusunda bizim de açık olmamızı gerektiriyor.

Bence, halen çeşitli alanlarda yaptığımız gibi müzakereler yavaşlatılırken reformların hızlı bir şekilde gerçekleşeceğine inanmak saflık olur.

Ne yazık ki son zamanlarda Türkiye’deki gelişmeler önemli konularda açıkça geriye doğru gitti, bu sadece bağımsız medya ile ilgili de değil. Ancak bazı önemli alanlarda olumlu gelişmelerin gerçekleştiğinin de farkındayız.

Kürt PKK ile bir kaç yıl önce başlayan diyalog neredeyse inanılamayacak şekilde devam ediyor ve net sonuçlar da sağlıyor. Ülkenin gelecekteki gelişimi için önemli birkaç konu daha var. Kıbrıs’taki durumla ilgili olarak, direk müzakerelerin yeniden başlamasından sonra yeni bir iyimserlik oluştu. Çok açıktır ki, Suriye’deki savaştan kaçan bir milyondan fazla mülteciyi kabul etmede Türkiye’nin olumlu ve cömert rolünü not etmemiz için nedenimiz var.

Demokratikleşme ve reform süreci her zaman, kesinlikle tarihsel olarak eşine az rastlanan düz bir çizgi takip etmez, şimdi Türkiye’de bunu tekrar görüyoruz. Ülkenin 7 Haziran’da yapacağı önemli parlamento seçimi öncesinde ve sonrasındaki gelişmeler çok büyük önem taşıyacaktır. Fakat AB politikaları ile göndereceğimiz sinyallerle bu sürecin önemini küçümsemenin çok akıllıca olmayacağına inanıyorum.

Bizim de pragmatik olmamız gerekiyor. Türkiye Avrupa’nın en büyük zorluklarını çözmede bir anahtar rol oynuyor: iltica ve göç, ekonomi ve ticaret, enerji ve terörizm gibi.

Üstelik Türkiye, Müslüman dünyası ile doğal bir bağ sağlıyor ve bugün gördüğümüz -en azından İD/Daish, Boko Haram, El- Kaide, El-Şebab ve benzeri örgütlerinden kaynaklanan- radikalleşme ve cihadizm gibi tehlikeli eğilimleri frenlemek için yardımcı olabilir.

Türkiye bugün AB’ye üye olmaya kesinlikle hazır değil. Çeşitli açılardan sosyal reformlarla ilgili önemli adımlar atılmadı. Ancak AB’nin kararsızlığı maalesef süreci baltalıyor ve biz Türkiye’de şu anda gördüğümüz olumsuz eğilimlerden kısmen sorumlu olup olmadığımızı gerçekten kendimize sormalıyız.

Türkiye mi AB’ye sırtını çeviriyor veya Türk halkına ve onların Avrupa özlemlerine yüz çeviren bizler miyiz?

Açık bir diyaloga dönmenin tam zamanı. Türkiye’nin gelecekte AB’ye üye olmak için reforma devam etmesi, bütün Avrupa’nın geleceği için son derece önemli. (STKBM/HB/AG)
Editör: İsveç Gündemi