Çok küçük bir hesabımın olduğu bankadan bir yıldır, iki ayda bir kocaman bir zarf geliyor.

Ekte gönderdikleri iki A4 sayfadaki soruları yanıtlamamı istiyorlar. Ön mektupta bunun yasa gereği zorunlu olduğu, soruları yanıtlamamam halinde hesabımın kapatılacağı belirtiliyor. Her yıl verilen vergi beyannamelerinde zaten herkes ekonomisiyle ilgili bütün verileri devlete bildiriyor. Yani devlet herkesin ekonomisini kuruşu kuruşuna biliyor. Öyleyse insanlara bankalar aracılığıyla aynı eziyeti reva görmelerinin nedeni acaba ne olabilir diyeceksiniz. Belirtildiğine göre, devlet kara paranın peşindeymiş. Bunu anlayabiliyorum, vergi ödemek bu ülkede kutsallık ölçüsünde bir görev sayılır ama, vergi cennetlerine kaçırılan paraların da az buz olmadığı yolunda gazetelerde sıkça haberler yayımlanır. Doğrusu ben bunlara pek inanmak istemiyorum. Hayalimdeki İsveç’e toz kondurmak istemiyorum. Daha doğrusu istemiyordum.

Nasıl toz kondurabilirdim ki. Gençliğimiz yolda bulunan cüzdanların polise teslim edildiği ve sahibine ulaştırıldığı gibi anekdotları dinleyerek geçti. Bunların etkisinde kalmış olmalıyım ki, bir gece rüyamda Allah katındaki meleklerin İsveçli olduğunu görmüştüm. Melekleri bile İsveçli zannediyordum ama, birkaç hafta önce yaşamımın yarısından çoğunu geçirdiğim bu ülkeyi tanıyamamış olabileceğimi yazmıştım. Hatta kitaplar alıp okuyup İsveç’i anlamaya çalışacağımı da belirtmiştim. 

Kitapları aldım. Bir yanda kitaplar, öte yanda gazetelerdeki mide bulandırıcı haberler. Ahlak deyince dünya bir tarafa, İsveç bir tarafa diye düşündüğümden haberler kahredici. Neyse, “Svensson Kimdir” kitabında merakımı giderici, bilgileri buldum. Kitabın bölümlerinden birinin başlığı “Svensson ve Ahlak”. Daha birinci cümlede yıkıma uğradım. “Svensson’un söylediği ile yaptığı her zaman uyuşmaz, özellikle ahlak söz konusu olunca” diyor ilk cümlede. Bu kitabı münafıkın biri yazmış olmalı. Şöyle devam ediyor: “Vergi kaçırmak, içkili araba kullanmak, kaçak işçi çalıştırmak çok az rastlanan şeyler değildir.” Allah Allah, ben deryada yaşayıp denizi bilmeyen balıklar gibi yaşamışım meğer burada. Stockholm Üniversitesi, kriminoloji bölümünden Prof. Jerzy Sarnecki de paragrafın son cümlesinde sanki beni uyuduğum uykudan uyandırmak için sesleniyor: “Svensson’un çok dürüst olduğu yolunda bir efsane vardır ama gerçek öyle değildir.” Keşke şu kitapları almasaydım. Hayal dünyasında yaşamak daha iyiydi.

‘Hitler’ emekliliği

Geçenlerde okuduğumuz bir haber hepimizi şaşırttı. Şaşkınlık yerine şoka uğradık desem daha doğru olacak. Meğer Almanya 1950’de yürürlüğe giren bir yasa uyarınca, İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler’in saflarına katılan yabancılara emekli aylığı ödüyormuş. İsveç’ten 200 kişinin Hitler’in saflarına katıldığı biliniyordu ama onlara hâlâ maaş ödendiğinden kimsenin haberi yoktu. Çoğu öldüğünden, bazıları dul eş olmak üzere şu anda düzenli “Hitler emekliliği” ödenenlerin sayısı İsveç’te 15 imiş. Haberde, diğer ülkelerdeki Hitlercilere de Almanya tarafından düzenli emekli aylığı ödendiği belirtiliyordu. Belçika’da bu uygulamaya büyük tepki gösterilmiş. Belçikalılar “Bu rezaleti sonlandırın” diye Almanya’yı protesto etmişler. İsveç’ten böyle bir protesto sesi yükselmedi. İsveçliler sadece gelen emekli aylıklarından İsveç’te vergi alınmalıdır diye hassasiyet gösterdiler. İsveçliler için vergi kutsallık ölçüsünde önemlidir diye belirtmiştim. Hitler falan işin ayrıntısı olsa gerek...

Ah şu politikacılar

“Svensson Kimdir” adlı kitabın, “Svensson ve Ahlak” bölümü, “İsveçlinin özü ve sözü birbirini tutmaz” anlamına gelen cümleyle başlıyordu. Alın işte günlerdir Liberal Halk Partisi’nden bir milletvekilinin yolsuzluk haberiyle yatıp kalkıyoruz. Söz konusu milletvekili kadın, başka şehirden olduğu için Stockholm’de aylığı 13 bin krondan (yaklaşık 1300 Avro) ev kiralamış. Parlamento da hanımefendiye her ay en üst sınır olan 8 bin kronluk ödeme yapmış. Ortaya çıktı ki, hanımefendinin kiraladığı evin sahibi kocasıymış ve bu çarkı altı yıldır sürdürmekteymiş... Parti başkanı kamuoyu baskısı altında zor durumda kaldı. Vekile istifa etmesini rica etti. Bakalım ne olacak. Çevre Partisi’nin eski sözcüsünden havayolu taşımacılığında zehirli atık gazların azaltılması için ne yapılabileceği konusunda bir öneri hazırlaması istendi. 

Raporu sipariş eden çevre sorunlarından sorumlu başbakan yardımcısı. O da Çevre Partisi’nin şimdiki sözcüsü. Eski sözcü hanımefendi raporunu hazırladı. Raporda uçaklarda bioyakıt kullanılmasını önerdi. Ertesi gün gazetelerde okuyoruz ki hanımefendi, bioyakıt şirketinin yönetim kurulu üyesiymiş. Bu günlerde de şirketin hisse senetlerinden almış. Şeytan diyor ki....

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/pazar_yazilari/1298534/Melekleri_bile_isvecli_saniyordum_.html?fbclid=IwAR2tMDup3TneZx_r34tDo72n5_VtEH5WCwl-b_x98AJVs_1Ct81aLWtuBDo

Editör: İsveç Gündemi