Dr. Nurgül Bekar, İsveç'teki hükümet değişikliğini İsveç ve Finlandiya'nın muhtemel NATO üyelikleri bağlamında AA Analiz için kaleme aldı.

***

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı Bloku’nun güvenlik ve savunma ihtiyacını karşılamak için 1949 yılında kurulan Kuzey Atlantik İttifakı (North Atlantic Treaty Organization-NATO) Soğuk Savaş yılları boyunca Sovyetler Birliği ve komünizm tehditleri için en temel örgüt olma niteliği taşımıştır. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla sona eren “iki kutuplu dünya” sisteminin ardından Doğu Bloku’nun savunma ve güvenlik örgütü Varşova Paktı’nın da lağvedilmesiyle NATO’nun varlığı tartışılmaya başlanmış, ancak uluslararası politikada artan riskler ve tehditler sonucunda örgüt kendisine yeni varlık sebeplerini kolayca bulmuştur. 1990’lı yıllarda “alan dışı-out of area” kavramı NATO’ya istediği can simidini vermiş ve NATO, Kuzey Atlantik coğrafyası dışındaki yerlerde de etkinlik göstermeye başlamıştır.

Kurulduğundan bu yana farklı stratejik konseptler açıklayan NATO’nun günümüzde tanımladığı en temel tehditlerin başında Rusya Federasyonu (ve Çin’in) gelmesi, 24 Şubat 2022’den bu yana devam eden Rusya-Ukrayna savaşı ortamı da göz önüne alınacak olursa, uluslararası siyasette barış ve refahın en azından NATO üyesi ülkeler için nereden geçtiğini gösteriyor. Rusya’nın Ukrayna toprakları üzerindeki isteklerinin sonlandırılması ve aynı durumun başka ülkelerde de vukuu bulmaması için NATO’nun oynayacağı rol büyük bir önem taşıyor. Örgütün önemli bir özelliği kurucu antlaşmasının beşinci maddesinde yer alıyor. Bu maddeye göre NATO üyelerinden birine karşı yapılan bir saldırı, diğerlerine karşı da yapılmış sayılıyor ve “kolektif müdafaa” öngörülüyor. Aynı zamanda NATO “oydaşma", yani oy birliği ile karar alan bir örgüt. Bir diğer deyişle, üyelerden biri bile “hayır” dediğinde örgütte karar almak mümkün değil ve bu bağlamda genişleme de oybirliğiyle karar alınacak konulardan birini teşkil ediyor.

İsveç ve Finlandiya'yı NATO üyeliğine iten koşullar

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile başlayan süreç Avrupa güvenliğinde tehdit ve risk seviyesini yükseltince İsveç ve Finlandiya’nın Mayıs 2022’de NATO’ya üyelik için başvurmasıyla örgütün genişlemesi bir kez daha gündeme geldi. Esasen 90’lı yılların ortasından bu yana NATO’nun Barış İçin Ortaklık (BİO) projesinde yer alan bu iki ülke İttifak ile halihazırda çok yakın ilişkiler sürdürüyor. Nitekim NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de İsveç ve Finlandiya’nın İttifaka en yakın iki ülke olduğunu açıkladı. Ancak Rusya’nın gerek Avrupa gerekse kendi güvenlikleri için teşkil ettiği risk, bu iki ülkenin NATO şemsiyesine olan ihtiyaçlarını daha acil hale getirdiğinden üyelik başvuruları hızlandı.

Esasen hikaye 2014 yılında, Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesi ve ardından Ukrayna içinde ayrılıkçı hareketlere destek vermesiyle başladı. O tarihten sonra İsveç ve Finlandiya savunma ve güvenlik yapılanmalarında güncellemeler gerçekleştirirken, savunmaya ayırdıkları bütçeyi de artırdılar. Bu durum her iki devlet için de İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana önemli bir strateji değişikliğine işaret ediyordu. Bilinçli bir tercih olarak uyguladıkları tarafsızlık statüsünü terk etmeleri İsveç ve Finlandiya için olduğu kadar, transatlantik güvenlik ve savunması açısından da temel parametreleri değiştirecektir. Finlandiya ve Rusya arasındaki 1340 kilometrelik sınır NATO-Rusya sınırının da iki kat artmasına yol açacak, bu durum bir yandan Rusya’nın NATO’dan kendisine yönelik tehdit algısını genişletirken diğer yandan uluslararası siyasetteki rekabetin, uzmanlarca önemli enerji kaynaklarına sahip olduğu düşünülen Kuzey Kutbu'na da kayması sonucunu doğuracaktır.

Türkiye'nin haklı vetosu

İsveç ve Finlandiya’nın 18 Mayıs 2022’de NATO üyeliği için başvurmasının ardından 28-30 Haziran 2022’de Madrid’de gerçekleştirilen NATO zirvesinde üyelerin hemen hepsi iki ülkenin katılımına yeşil ışık yaktı. 30 NATO üyesi içinde Macaristan, NATO’nun iki ülkeyi örgüte dahil ederek genişlemesinin Rusya’yı tahrik edeceği sebebiyle çekince getirse de, aralık ayında üyelikleri onaylayacağını açıkladı.

Bu durumda her iki devletin NATO’ya üyelikleri için en önemli çekince sahibinin Türkiye olduğu görülüyor. Zira Türkiye, ulusal güvenliğine yönelik tehdit ve risklerin bertaraf edilmesinde İsveç ve Finlandiya’nın müttefikliğe yakışır iş birliği yürütmediklerinden hareketle bu devletlerin NATO üyelikleri konusunda bazı talepler açıkladı. Bu çerçevede, bilhassa İsveç’in PKK, FETÖ ve PYD/YPG gibi terör örgütlerinin faaliyetlerine müsaade ederek, onların militanlarını barındırdığını ifade eden Türkiye, suçluların iadesini ve anılan konulara yönelik samimi iş birliğinin yapılmasını istedi. Ayrıca 2019’da Türkiye’nin gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekatı sonrasında İsveç’in Türkiye’ye karşı uygulamaya başladığı silah satışı sınırlandırmasının kaldırılmasını da üyelikleri onaylama şartları arasında beyan etti.

Haziranda yapılan NATO Zirvesi’nde İsveç, Finlandiya ve Türkiye arasında NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in girişimiyle 29 Haziran 2022’de üçlü bir mutabakat imzalanarak terörle mücadelede Türkiye’nin taleplerinin gerçekleşmesini sağlamak üzere İçişleri, Dışişleri, Adalet Bakanlıkları, güvenlik ve istihbarat kurumları arasında yakın iş birliği öngören “Ortak Daimi Mekanizma” kuruldu. Bu mekanizmanın teşkil edilmesi İsveç’in ve Finlandiya’nın teröre karşı daha etkili bir strateji izleyeceğini, Türkiye’nin iadesini istediği teröristleri vereceğini de kayda geçirmiş oldu.

Bu noktada, İsveç’te 11 Eylül 2022’de yapılan genel seçimlerin ardından iktidarın Sosyal Demokratlar’dan Ilımlı Muhafazakar Partinin liderliğinde kurulan yeni koalisyon hükümetine geçmiş olması anlamlı bir değişikliğe yol açabilir. Nitekim yeni yönetim 30 Eylül’de Türkiye’ye karşı uyguladığı silah kısıtlamasını kaldırmış, terörle mücadele hususunda yeni bir yasa çıkarılmış ve 5-6 Ekim 2022 tarihlerinde İsveç ve Türk Adalet Bakanlıkları yetkilileri, Türkiye’nin istediği suçluların iadesine dair toplantı yapmıştır. Aynı minvalde bir diğer buluşma da Finlandiya ile Türkiye arasında 25 Ekim 2022’de gerçekleşecek.

İsveç'in yaklaşımı

NATO'nun genişlemesine şimdiye kadar prensip olarak her zaman olumlu yaklaşan ve destekleyen Türkiye; Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karşı durmaktan ziyade kendi ulusal güvenliğine yönelik endişelerini gelecekteki müttefiklerinin de paylaşmasını ve bu hususta iş birliği yapmalarını talep ediyor. Bu doğrultuda, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “suçluların iadesi konusunda gelişme olmadığı ve Türkiye’ye Üçlü Mutabakat’ta verilen sözler tutulmadığı takdirde İsveç ve Finlandiya NATO Katılım Protokollerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) göndermenin kabil olmayacağını” ifade etmesi, bu devletlerin teröre karşı Türkiye’yle ortak bir tutum sergilemesinin ne denli önemli olduğunu vurguluyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da İsveçli ve Finlandiyalı mevkidaşlarıyla yaptığı görüşmelerde Türkiye’nin kararlılığını belirtiyor.

İsveç’in yeni başbakanı Ulf Kristersson’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’a geçtiğimiz günlerde gönderdiği mektupta, “NATO üyeliği için İsveç’in Türkiye’nin arzu ettiği iş birliğine hazır olduğunu, NATO üyeliği gerçekleştikten sonra da müttefikliğin gereklerini yerine getirmeye devam edeceklerini ve bu konuları görüşmek üzere Ankara’ya gelmek istediğini” yazması ise önemli bir niyet bildirimi olarak değerlendirilmelidir.

İsveçli yetkililer ayrıca PKK terör örgütünün ulusal güvenliğe tehdit teşkil etme ve organize suçlardaki rolüne ilişkin yeni analizler hazırladıklarını, İsveç polisinin terör unsurlarına yönelik harekete geçirildiğini beyan ettiler. Macaristan’ın, iki devletin NATO’ya dahil olmasını aralık ortasında onaylayacağını açıklamasının ardından İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, iş birliği adımlarının nereye kadar devam ettirileceğine ve Türkiye’nin şartlarının ne derecede karşılanacağına bağlı görünüyor. Bu kapsamda başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere diğer NATO üyelerinin iki ülkenin üyeliklerinin yıl sonunda tamamlanacağına dair tahminler yürütmek yerine, Türkiye’nin hassasiyetlerini anlaması ve yapıcı tutum sergilemesi de önem taşıyor.

[Dr. Nurgül Bekar Ufuk Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktor öğretim üyesi]

Editör: İsveç Gündemi