Uzmanlar, Avrupa Birliği (AB), Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaş nedeniyle kitlesel olarak göç eden milyonlarca Ukraynalıya kucak açarken, Orta Doğu ve Afrika'dan gelenlere uygulanan politikaların "din, dil, ırk ayrımına" dayandığını belirtti.

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, Uluslararası Göç Entegrasyon Sınır Yönetimi Araştırmaları Derneği (GESYAD) Başkanı Dr. Aydoğan Asar ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Göç Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (GPM) üyesi Dr. Ali Zafer Sağıroğlu AA muhabirine, AB'nin göç ve göçmen politikalarını değerlendirdi.

Prof. Dr. Süleymanlı, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle en az 8 milyon kişinin mülteci olduğuna dikkati çekerek, "Elbette bir ülkenin mültecilere kucak açması takdir edilmelidir. Aynı şekilde dünyanın farklı ülkelerinin Ukraynalı mültecilere kollarını açması takdire şayan bir durumdur. Bununla birlikte, Ukrayna krizi, Batı'nın Afrika ve Orta Doğu'daki mevcut krizlerde, mültecilere karşı takınılan korkunç tavır ve muamelelerle karşılaştırıldığında en yumuşak ifadeyle çifte standardı gösteriyor." dedi.

Rusya-Ukrayna savaşının Avrupa'nın mülteci seçme politikasını bir kez daha gösterdiğinin altını çizen Süleymanlı şöyle devam etti:

"Iraklılar, Suriyeliler ve Afganlar canlarını kurtarmak ve insanca yaşam sürmek için Avrupa'ya kaçtıklarında, kıtanın ulusal güvenliği ve kimliğinin önünde ivedi bir tehdit olarak görülürlerken, Ukraynalılar sıcak içecekler, sandviçler ve güler yüzle karşılandı. Oysa onları karşılayan sınır muhafızları daha birkaç ay önce Taliban'dan kaçan Afganları aynı sınırda sopayla kovalamış, sınırdaki ormanlarda ölüme terk etmişti."

Süleymanlı, AB ülkelerinin mülteci politikasının, değerlerden çok "ırksallaştırılmış hiyerarşiye" göre belirlendiğini kaydederek, mülteci kabulünde insani durum yerine dil, din, ırk ve renklerine göre tercih yapıldığını söyledi. Süleymanlı şunları dile getirdi:

"Şunun altının özellikle çizilmesi gerekir, nereden olurlarsa olsunlar, mültecilerin duyguları benzerdir. Gerçeklerinin nasıl aniden ve şiddetle değiştiğinin şoku, perişan eden suçluluk ve köksüzlük duygusu. Bir tarafta ülkesi işgal edilmiş ya da ülkesini terk etmek zorunda kalmış, bebeklerin, çocukların, insanların donarak ölmesini 'bizden değil' diyerek izleyip, diğer taraftan insan hakları ve demokrasiden dem vuranlar için tek bir tanım yapılabilir 'İkiyüzlü'. Ne yazık ki bugün dünyamızda uzmanlara göre birçok alanda 'ırksallaştırılmış hiyerarşi' söz konusu ve bu durum göç politikalarında çok daha belirgin şekilde vuku buluyor."

"AB'nin mülteci akını karşısında paniklediğini görüyoruz"

GESYAD Başkanı Dr. Asar, AB'nin göçmen politikasının 1993'ten bu yana değişkenlik gösterdiğini kaydederek, gelinen noktada mülteci akınıyla baş edemeyen Avrupa'nın panikleyerek yol haritasını kaybettiğini ifade etti.

AB'nin mevcut göç politikalarının arkasında sınır güvenliği endişelerinin yattığına işaret eden Asar, şunları dile getirdi:

"AB, 1993 Marsilya Anlaşması'ndan bu yana göç politikalarında zaman zaman ilerlemeler, zaman zaman gerilemeler yaşamıştır. Amsterdam Antlaşması ve bir takım zirveler buna örnek olarak verilebilir. Uzunca bir sürenin ardından AB göç konusunda bunun, bölgesel değil küresel bir sorun olduğunu ve tek bir ülkenin inisiyatif alamayacağını anladığı bir noktaya geldi. AB'nin son 20 yılda mülteci akını karşısında paniklediğini görüyoruz. AB müktesebatı insan haklarına, sığınmacılığa önem verirken bir anda panik hali yaşandı. Pandemi sonrasında insanların korunması yönündeki duyarlılığın yavaş yavaş aşılmaya başladığını, kaybedildiğini gördük. Göçmenlerin taleplerinin dikkate alınmadığını gördüğümüz bir sürece girildi. Bu tutum AB'nin değerleriyle tamamen zıt, aykırı. Buna rağmen bu tutum yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor."

Asar ayrıca AB'nin göçmen politikalarını Doğu Avrupa hattında çıkan mülteci krizinde güncellediğine dikkati çekerek, "Suriye kitlesel göçü karşısında ortaya konulan duyarsızlık, son dönemde Yunanistan'ın uygulamaları ve Polonya-Belarus sınırında yaşananlar AB'nin yeni göç politikasının işaret fişekleri olarak görülebilir." diye konuştu.

Özellikle son dönemde Yunanistan'ın sorumlu olduğu Ege'deki sığınmacı ölümlerine değinen Asar, göçmen teknelerinin batırılması ve geri itmeler gibi eylemlerin AB'nin göç politikasının birer yansıması olduğunu vurguladı.

Asar, AB'nin paniklemesinin Yunanistan'da karşılık bulduğunun altını çizerek, "Yunanistan'ın geri itmeleriyle ilgili Avrupa Sığınma ve Sürgünler Konseyinden geçtiğimiz günlerde açıklama yapıldı ve 'Artık bu bir devlet politikasıdır' denildi. Biz bu fotoğrafı Yunanistan'ın tavrı olarak görsek de bunu AB'nin tutumu ve politikalarını Yunanistan'ın eliyle hayata geçirilmesi olarak okumalıyız." değerlendirmesinde bulundu.

"Yunanistan, Frontex'ten cesaret bularak Ege'de, Akdeniz'de düzensiz göçmen teknelerini batırıyor"

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi GPM üyesi Dr. Sağıroğlu, Yunanistan'ın Avrupa Sınır Koruma Ajansından (Frontex) cesaret bularak Ege'de, Akdeniz'de düzensiz göçmen teknelerini batırıldığını ve düzensiz göçmenlere şiddet uyguladığını söyledi.

Sağıroğlu, AB'nin söz konusu şiddet eylemlerine müsamaha gösterdiğine işaret ederek şu ifadeleri kullandı:

"Geçtiğimiz günlerde Frontex'in Direktörü (Fabrice Leggeri) istifa etmek durumunda kaldı. Yunanistan Frontex'in sağladığı imkanlarla bot batırma, insan öldürme gibi şeyler yaptı. Frontex de buna göz yumdu. Bundan dolayı Yunanistan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde soruşturma geçiriyor. Bunların sonucu ne olur bu ayrı konu. Burada Yunanistan tamamen bu uygulamaları pervasızca gözünü karartarak yapıyor. Bu da son derece üzücü. Bizim Sahil Güvenliğimiz de tam tersini yapıyor. Denize itilenleri kurtarıyor. Yunanistan bence bundan cesaret alıyor dersek yanlış olmaz."

"Avrupa hayali" kuran düzensiz göçmenlerin son durağı: Kimsesizler mezarlığı "Avrupa hayali" kuran düzensiz göçmenlerin son durağı: Kimsesizler mezarlığı

Macaristan'ın 2016'da Avrupa'daki mülteci politikasının yansıması olarak 1294 kişinin ülkeye kabulü için referanduma gittiğini anımsatan Sağıroğlu, bunun "Avrupa'daki çifte standardın en büyük göstergelerinden" olduğunu söyledi. Sağıroğlu, sayısı 2 bini bile bulmayan mültecinin kabulü için referandum yapan Budapeşte yönetiminin, Ukrayna-Rusya savaşında en çok Ukraynalı kabul eden ülkelerin başında geldiğini belirterek, Ukraynalılar Hristiyan oldukları için diğer etnik gruplardan farklı muamele gördüklerini ifade etti.

Avrupa'daki yönetimlerin genel olarak mültecilere karşı olmadığını ancak Orta Doğulu, Afrikalı, Suriyeli ve Müslümanlara karşı ayrımcı politika izlediklerini kaydeden Sağıroğlu, Fransa'daki aşırı sağcı Marine Le Pen'in Ukraynalı mülteciler ile "Elbette onlara kucak açacağız. Onlar Avrupalı, bizden." ifadelerini hatırlattı. Sağıroğlu, "Bu tavır bile açıkça gösterge. (Avrupa'da) En ırkçısı dahi göçmene karşı değil, Avrupalı olmayan, Müslüman olana karşı." ifadesini kullandı.

Sağıroğlu, Batı medyasının yansıttığı Orta Doğulu veya Afrikalı mülteci imajının da bu politika üzerinde etkisi olduğuna dikkati çekerek, "Bir şeyin altını çizmekte fayda var. Medyanın algısı çok önemli. Çünkü Avrupa medyasında Suriye, Afrika ve diğerlerinin temsili hep kriminalize şekilde yansıtılıyor. Haberler tecavüz, cinayet, kamu huzurunu bozma şekilde yansıtılıyor. Kamuoyu da bundan besleniyor. Ukrayna'ya bakıldığında ise haberler kadın ve çocuk üzerine verildi." diye konuştu.

Editör: İsveç Gündemi