GÖÇ

Avrupa'nın utanç tablosu! Yürek yakan görüntüler

Yunanistan sınırından gelen görüntüler yürek yakıyor. Soğukta battaniyeye sarılmış çocuklar, cılız bir ateş etrafında ısınmaya çalışan çaresiz insanlar. Sınırdan geçtiği için coplanan ve üzerindeki elbisesine kadar soyulan gençler. Gözlerde “İnsanlık bu kadar öldü mü?” diye soran ifadeleri. Dikenli tel örgüler, göz yaşartıcı gaz, silah sesleri, açık denize geri itilen mülteci tekneleri. Yunanistan sınırındaki bu çirkin manzara, aynı zamanda Avrupa’nın da çirkin yüzü oldu. AB üyesi ülkeler, Yunan sınırındaki bu manzarayı daha dramatik hale getirecek takviye sınır polis gücü ve helikopterler gönderiyor. Her seferinde ‘Hıristiyan Batı değerlerini’ öne çıkaran ve 2015 mülteci krizinde insani yüzünü gösteren Avrupa, şimdi bu değerlere sırt çevirmiş durumda. 2015’in bir daha yaşanmaması için etrafına kale duvarları örüyor.

2015’te Avrupa’nın güzel yüzü Başbakan Angela Merkel şimdi susuyor. Sınırdaki görüntüler hakkında sesi çıkmıyor. Sanki 2015’te sergilediği insani yüzün zarar göreceğinden korkuyor. Ağır bir yükü taşımak zorunda bırakılan Türkiye’yi, mültecilerin geçişine izin verdiği için, “Kendi sorunlarının acısını mültecilerden çıkarıyor” diye eleştiriyor. Ancak mültecilere ateş açan, göz yaşartıcı gaz kullanan, coplayan Yunanistan’ı ise destekliyor. Sınırda Spiegel Online muhabirlerine konuşan 16 yaşındaki Afganistanlı Zehra anlatıyor: “Botla Meriç Nehri’nden Yunanistan’a geçtik. Saatlerce Yunanistan’da yürüdük. Önümüze çıkan bir büfeden bir şeyler almak istedik. Ama büfe sahibi hemen polislere haber verdi. Polisler geldi. Bizi copla döverek Türkiye sınırına geri götürüp attılar.” Sınırı geçen mülteciler, bir daha geri gelmemeleri için cep telefonları, paraları, varları yokları alındıktan sonra plakasız araçlarla Türkiye sınırına getirilip geri atılıyor. Olayların yaşandığı bölgede Almanya’ya ait resmi polis araçlarına da rastlanıyor. Yunanistan’a gönderilen AB polisleri, Yunan yasaları ve polisinin yetkisi altında görev yapıyor. Alman hükümet yetkilileri, “Yunan polisinin zorla sınır dışı eylemlerine Alman polisleri de katılıyor mu?” sorusuna net bir cevap veremiyor.

2015’te kapıya dayanan mültecileri içeriye bırakmayan, bu yüzden de Avrupa’da sert eleştiri ve tepkilere hedef olan Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın sert mülteci politikası, bugün Avrupa’nın ortak politikası oldu. Bu politika, 2015’teki insani hava karşısında sesini çıkaramayan neonazileri, aşırı sağ partileri de cesaretlendirmiş görünüyor. Almanya’dan, Fransa’dan neonaziler, aşırı sağ milletvekilleri, mültecilerin AB’ye girmesini engellemek için Yunanistan sınırına ve adalara gidiyor.

1951 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Cenevre Mülteci Sözleşmesi, vatanında takibe uğrayan, hayatı tehlikede olan yeryüzündeki her insana başka bir ülkeye sığınma hakkı tanıyor. Bu sözleşmenin altında Avrupa Birliği’nin imzası var. Ancak Yunanistan, hem bu sözleşmeyi, hem de Avrupa insan hakları ve anayasalarının güvence altına aldığı iltica yasasını en az bir aylık süreyle yürürlükten kaldırdı. Yunanistan, bir ay boyunca sığınma başvurusu almayacak. Sınırdan yasa dışı girenlere hapis cezası verecek ve sınır dışı edecek.

Karar, uluslararası sözleşmelere, Avrupa’nın kendi anayasalarına ve değerlerine aykırı. Bu gelişmeler Avrupa’nın imajını, Avrupa değerlerine duyulan saygıyı, güveni ve inancı sarsıyor. Daha olayların yaşandığı ilk gün Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Parlamentosu Başkanı David Sassoli ile birlikte uçağa atlayıp Yunanistan sınırına gitti. Avrupa olarak Türkiye’nin karşısında Yunanistan’ın yanında yer aldı. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’le birlikte Meriç Nehri kenarında helikopterden sınırı denetleyen AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, bir başkomutan gibi konuştu. “Mevzileri tutacağız. Birlik ve beraberliğimizi ispat edeceğiz. Avrupa’nın birliğini sınava kalkışanlar, düş kırıklığına uğrayacaktır” dedi. Mültecilere şiddet uygulayan Yunan hükumetini, “Bizim koruma kalkanımız” diye niteledi ve 700 milyon Euro yardım sözü verdi.

AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, Yunanistan’ın en az bir aylığına iltica yasasını yürürlükten kaldıran tartışmalı kararına hiç değinmedi. Sınırdaki kimsesiz çocukların durumuyla ilgili soruya cevap bile vermedi. Ursula von der Leyen, 2015-2016 mülteci krizi döneminde Almanya Savunma Bakanı’ydı. O zaman Avrupa’nın etrafına duvar örülmesi tartışmalarına, “Bizim temel değerlerimize ihanet olur” diyerek karşı çıkmıştı. Hatta 20 yaşındaki bir Suriyeli mülteciyi evine alarak, örnek bir tutum sergilemişti.

27 Avrupa Birliği (AB) üyesi içişleri bakanları Yunanistan sınırında mülteci krizi üzerine 4 Mart tarihinde Brüksel’de yaptığı olağanüstü toplantıda ‘yasa dışı sınır ihlallerine izin verilmemesi’ kararı aldı. Ortak açıklamada, “Bunun için AB ve üyeleri, Avrupa ve uluslararası hukuka uygun olarak tüm gerekli önlemleri alacak” denildi. Almanya İnsan Hakları Enstitüsü (DIMR), Avrupa’nın Yunanistan sınırını şiddetle koruma politikasına destek vermesinin uluslararası hukukun ihlali anlamına geleceği uyarısında bulundu. Göç uzmanı Gerald Knaus, “Trump’ın Meksika sınırında iltica hakkını kaldırma ve sınırı askerileştirme rüyasını bugün AB, Yunanistan sınırında yapıyor” dedi.

AB, 2020 yılına kadar Yunanistan ve İtalya’ya mültecilerin bakımı için 2.4 milyar Euro ayırdı. Yunanistan’da mültecilerin bakımı ve yerleştirilmesinden Yunan Savunma Bakanlığı yetkili ve AB’den bunun için öngörülen paralar doğrudan bakanlığa ödeniyor. Avrupa Birliği Sayıştayı raporuna göre iki ülkede de mülteciler için maddi yardımlar etkili kullanılmıyor. Göç uzmanı Gerald Knaus, AB’nin, Türkiye’deki mülteciler için ödediği paraların akışının tamamen şeffaf olduğu, ama Yunanistan’da bir gün bu konuda büyük yolsuzluk olaylarının ortaya çıkabileceği görüşünde.

Uluslararası mülteci hukukunun temelini, 1951’de imzalanan Cenevre Mülteci Sözleşmesi oluşturuyor. Sözleşme, mülteci kavramını şöyle tanımlıyor: Irkı, dini, tabiiyeti, belirli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı olarak korkup memleketini ya da yaşadığı yeri geçici veya devamlı olarak terkeden kişi. Cenevre Mülteci Sözleşmesi, Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa’nın kendi yasaları, iltica hakkını güvence altına alıyor.

Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin 33’üncü maddesi sığınma isteyen hiç kimsenin sınırdan geri çevrilemeyeceğini güvence altına alıyor ve takibe uğrama tehlikesi bulunan bir başka ülkeye gönderilmesini yasaklıyor. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi “Reşit olmayan refakatsiz çocuklar sınırdan geri çevrilemez” diyor. Cenevre Mülteci Sözleşmesi, “Taraf devletler, hayatlarının ve özgürlüklerinin tehdit altında bulunduğu bir ülkeden doğrudan gelerek, izinsizce kendi topraklarına giren mültecilere yasa dışı girişlerinden veya bulunuşlarından dolayı ceza veremezler” diye yazıyor. Ama Yunanistan bu maddeleri ‘kriz’ gerekçesiyle en az bir aylığına yürürlükten kaldırdı. Bu süre boyunca kimse sığınma başvurusunda bulunamayacak. Sınırı ihlal ederek içeri girenler hapis cezasına çarptırılacak ve sınır dışı edilecek.

Almanya’da 2015-2016 mülteci göçünde binlerce insan seferber oldu. Almanlar tren garlarında bu umudun yolcusu mültecileri alkışlarla, çikolatalarla, şefkatle karşıladı. Dünya basını o zaman, “Almanya mültecileri hoş geldin diye karşılıyor” başlıkları attı. Almanya, dünyada unutulmaz bir insani yüz sergiledi. Doktorlar mesai saatleri dışında kamplara giderek, hasta mültecilere baktı. Sanatçılar evlerine mülteci yerleştirdi. İnsanlar gönüllü olarak mülteci kamplarında çalıştı. Ama bu hava uzun sürmedi. 2016’da 800 bin civarında mülteci alan Almanya’da aşırı sağ hortladı. Aşırı sağ AfD, tüm eyalet meclislerine girdi ve yüzde 14 oyla Federal Meclis’te ana muhalefet partisi oldu. AfD liderlerinden Alexander Gauland, “Mülteci göçü partimiz için bir hediye oldu” dedi.

Başbakan Merkel, mültecilere kapıları açtı diye koltuğunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Başlangıçta, “Bugüne kadar çok şey başardık. Bunu da başaracağız” diyen Merkel, eleştiriler üzerine, “Çok samimi olarak söyleyeyim. Eğer zor durumdaki insanlara dostane bir yüz gösterdik diye özür dilemeye kalkışacak olursak, o zaman burası benim ülkem olamaz” karşılığını verdi. ‘Mülteci Başbakanı’ olarak nitelenen Merkel, daha sonra mülteci politikasında devamlı geri adımlar atmak zorunda kaldı ve “2015 yazında yaşanan durum, bir daha tekrar edemez ve etmeyecek” sözü verdi. ‘Dostane yüz’, mültecilerle selfie fotoğraflarında kaldı. Eylül 2015’te Avrupa’ya başlayan mülteci akını, Ege Denizi üzerinden geldi. O tarihten Mart 2016’ya kadar iki milyonu aşkın mülteci Avrupa’ya girdi. Ağır bir mülteci kriziyle birbirine düşen Avrupa, Türkiye ve Ege Denizi üzerinden mülteci göçünü durdurmak için Türkiye’yi çıkış yolu olarak gördü.

O zamana kadar Türkiye’nin aldığı 2 milyon Suriyeli mülteciye yardım çağrısını, “Türkiye büyük bir ülke, siz başarırsınız” diye geri çeviren Avrupalı liderler, “Türkiye’nin yükünü nasıl hafifletiriz?” sorusunu tartışmaya başladı. Uzun süredir Türkiye-AB arasında esen soğuk rüzgârlar yerini bahar havasına bıraktı. Başbakan Merkel, 16 Ekim 2015’ten Mayıs 2016’ya kadar Türkiye’yi beş kez ziyaret etti.

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi talebini çekmeceye kilitleyen dönemin Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Brüksel’de Türkçe, “Hoş geldiniz” diye karşıladı. Mülteci krizi karşısında sıkışan Avrupa’nın kaybedecek zamanı yoktu. Mülteci akınını bir an evvel durdurmak için Türkiye-AB arasında 18 Mart 2016’da bir mülteci mutabakatı imzalandı. Mutabakat, 4 Nisan 2016’da yürürlüğe girdi. Mutabakat öncesi Türkiye’den Yunanistan’a günde ortalama bin 700 mülteci girerken, mutabakattan sonra bu sayı günde 40’a düştü. Avrupa rahatladı.

18 MART MUTABAKATINA GÖRE; * Düzensiz olarak Yunanistan’a gelen mültecileri Türkiye geri alacak. * Türkiye’nin her geri aldığı bir düzensiz mülteci karşılığında AB, Türkiye’de yaşayan bir mülteciyi alacak. Bu yolla AB’ye 72 bin mülteci alınacak. Ana hedef: Mültecileri Ege Denizi’nden geçmekten vazgeçirmek. İnsan tacirlerinin elindeki göçü sona erdirmek. * Deniz üzerinden kaçak girişler azalır azalmaz Türkiye’de insani yardıma ve düzenli mülteci alımına başlanacak. * Haziran 2016’dan itibaren AB’ye seyahat edecek Türk vatandaşları için vize serbestliği sağlanacak. * Toplam olarak iki bölümde 6 milyar Euro mültecilerin bakım projelerine ödenecek. * Ortak Gümrük Birliği güncellenecek. * Türkiye ile AB üyelik müzakereleri canlandırılacak.

Ancak yerine getirilen tek madde mali yardım oldu. O da kısmen. Avrupa, Türkiye’deki mültecilere vadedilen 6 milyar Euro’dan şimdiye kadar 4.7 milyar Euro’su için sözleşme yaptı. 3.2 milyar Euro’sunu ödedi. Geri kalan 1.3 milyar Euro için proje onayı gerekiyor. AB’nin ödediği paralarla şimdiye kadar 100 proje karşılandı. 1.7 milyon mülteciye her ay düzenli olarak sosyal yardım ödeniyor. 180 yeni okul, 650 bin mülteci çocuğa aşı yapıldı. Bu mali destek, Türkiye’nin üzerindeki ağır mülteci yükünü hafifletmede önemli rol oynadı. AB’nin ödediği paralar doğrudan Türkiye’nin kasasına değil, yardım kuruluşlarının projelerine gönderiliyor. Mutabakatta vadedilen vize serbestisi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve üyelik müzakereleri ise tam tersine dondurulmuş durumda.

Türkiye-AB mülteci mutabakatı 4 yıl süreliğine imzalandı. 2020’de bu süre doldu. Mutabakat imzalandığında Türkiye’de yaşayan Suriyeli mülteci sayısı 2 milyondu. Şimdi 3.7 milyon. Türkiye, 2020 başında AB’nin mülteci sözleşmesini yenilemesini bekliyordu. Ancak bu konuda AB’den hiç ses çıkmadı. Türkiye, defalarca AB’yi sözleşmenin yenilenmesi, aksi takdirde mültecileri bırakacağı uyarısında bulundu. AB’den bir karşılık alamadı. Başbakan Merkel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’la telefon görüşmesinde bir milyar Euro yardım teklifinde bulunduğu anlaşıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Size 1 milyar Euro göndereceğiz diyorlar. Siz kimi aldatıyorsunuz” diye miktarı az bularak teklifi reddetti. Sonuç, Yunanistan sınırına yansıdı.

AB, mültecilerin Yunanistan sınırına yığılmasıyla 2015’in tekrar yaşanacağı korkusuyla uyandı. 2015’te Türkiye-AB mülteci sözleşmesine karşı çıkan Yeşiller gibi partiler bile şimdi sözleşmenin önemini anladı. Türkiye ile yeni bir sözleşmeye karşı çıkan pek yok. Ama Türkiye’nin mültecileri bırakmasına kızan AB, bunu yeni sözleşmede maddi yardım miktarını düşük tutmak için bir baskı aracı olarak kullanmak istiyor. Başbakan Merkel, bu nedenle Türkiye’yi, “Kendi sorunlarının acısını mültecilerin sırtından çıkarmak istemesi kabul edilemez” diye eleştiriyor. AB ise hem Türkiye ile sözleşmeyi yenilemek istiyor hem de, “Türkiye’nin şantajına boyun eğmeyiz” diyerek, mültecilerin sınıra bırakılmasını pazarlıklarda koz olarak kullanmaya çalışıyor.

Bu tutum, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 9 Mart pazartesi akşamı Brüksel’deki AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile AB Konseyi Başkanı Charles Michel’le görüşmesine yansıdı. Görüşmede, 18 Mart mutabakatına ilişkin çalışma yürütülmesi kararı çıktı. İki taraf da mutabakatın yenilenmesinden yana. AB, Yunanistan sınırındaki durumun çözülmesini ön koşul olarak görüyor. İki tarafın yeni bir mutabakatta anlaşma sağlaması bekleniyor. Salı günü ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya Başbakanı Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron, İstanbul’da üçlü mülteci zirvesi yapacak. Zirveye büyük bir ihtimalle İngiltere Başbakanı Johnson’ın da katılması bekleniyor.

AB ve Türkiye’nin yeni bir mülteci mutabakatında anlaşması tek başına sorunun çözümüne yetmez. Mülteci sorunun başında Suriye iç savaşı ve acil olarak İdlib geliyor. Bölgede 1 milyonu aşkın Suriyeli çok zor koşullar altında yaşıyor. AB’nin Suriye’de iç savaşın durması için daha aktif bir politika izlemesi, Rusya’ya karşı Türkiye’ye destek çıkması gerekiyor. Eğer AB, İdlib’te Rusya’yı müzakere masasına zorlamazsa, rejim Rusya’yla birlikte İdlib’te insanları Türkiye sınırına bombalayacaktır. Bu durumda Türkiye ve Avrupa yeni bir milyonlarca göç dalgasıyla karşı karşıya kalacaktır. Avrupa’nın, Suriye savaşının sonuçlarını birkaç milyar Euro’yla Avrupa sınırlarından uzak tutabileceği hayalinden uzaklaşması gerekiyor.

70.8 MİLYON İNSAN GÖÇ HALİNDE: Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verilerine göre dünyada 70.8 milyon insan göç halinde. Bunun 41.3 milyonu kendi ülke sınırları içinde. 25.9 milyonu ise ülke dışında mülteci durumunda. Mültecilerin yüzde 84’ü fakir ülkelerde yaşıyor., yüzde 67’si ise 5 ülkeden geliyor. Suriye 6.7 milyon, Afganistan 2.7 milyon, Güney Sudan 2.3 milyon, Birmanya 1.1 milyon ve Somali 900 bin. En çok mülteci alan 5 ülke ise sırasıyla şöyle: Türkiye 4 milyon, Pakistan 1.4 milyon, Uganda 1.2 milyon, Sudan 1.1 milyon ve Almanya 1.1 milyon.