GİRAY DUDA

İsveç, İskandinav yarımadasının oldukça büyük yüzölçümüne sahip, zengin ülkelerinden birisi. İnovatif üretim, yenilikçilik, dünyaca ünlü şirketleri ve önemli hizmet ihracatı ile dikkat çekiyor. 9.7 milyon nüfusa sahip İsveç, İstanbul’dan bile daha az nüfusuna rağmen, 2014 yılındaki 164 milyar dolarlık ihracatı ile Türkiye’nin 157 milyar dolarlık ihracatının üstüne çıkıyor. 
İsveç ile Türkiye’nin ekonomik ilişkilerini, İsveç’in İstanbul Başkonsolosu, Büyükelçi Jens Odlander ve Ticaret Başmüşaviri Antoine Fanoun ile konuştuk. Her konuda aynı görüşü paylaşan Odlander ve Fanoun ile yaptığımız konuşmayı tek kişinin açıklamaları biçiminde yayınlıyoruz.

 

TEMEL REFORMLARI YAPTIK

- Önce İsveç ekonomisinden başlayalım. Global kriz her ülkeyi olduğu gibi İsveç’i de etkiledi ama görünen o ki İsveç kısa sürede toparlandı. Şu andaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Önce şunu vurgulamak isterim ki, İsveç, global ticarete çok bağlı bir ülkedir. Yani ihracatçı bir ülke olarak dünyada olup bitenlerden ekonomisi doğrudan ve hızlı etkilenir. Bu 150-200 yıldır böyle olmuştur. İsveç’in son dönemlerdeki ekonomik verilerine bakacak olursak, 2004-2005 yılları sonrasında, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bir düşüş vardı. 2009’da yaşanan kriz, İsveç gibi, dünya ekonomisinin tüm unsurlarıyla yakın ilişkide olan, içli dışlı bulunan ekonomilere sarsıcı etki yaptı. Ama o zamandan bu zamana, temel yasaların, reform düzeyinde, ekonomiyi destekleyecek şekilde değişmesiyle, vergilerin düşürülmesiyle ve tabii ki İsveç’in kreatif, inovatif yönüyle ekonomiye itici bir destek sağlandı. Yaşanan krizi aşmak için çok hızlı hareket ettik. Bu süreçte özellikle 1990 yılında yaşanan büyük kriz ve buradan elde ettiğimiz tecrübeler bu yönde hareket etmede büyük rol oynadı. İsveç’in, ana endüstrilerde de daha çok teknolojik yenilikçi ürünlerle, telekom ve bilişimde ve son olarak yaptığı faaliyetlerle gösterdiği önemli bir başarı var.  İsveç, 2009’da yaşanan krizden diğer ülkelerle kıyasladığımızda daha rahat çıktı.

 

HEAVY METAL ADINI ÖZELLİKLE KOYDUK

- İlk olarak yakın zaman önce İstanbul’da gerçekleşen bir etkinliğinizi konuşalım. Swedish Heavy Metal etkinliği tüm dünyada mı yapılıyor? Bu etkinlik ile neyi amaçladınız?

- Yaptığımız etkinliklerin başlıkları her yıl değişiyor. Bu da İsveç’te güçlü ve revaçta olan endüstrilere bağlı olarak değişiklik gösteriyor. Geçen yıl kreatif endüstrilere yönelmiştik. Bunlar müzik, tasarım, moda gibi alanlarda olabiliyor. Bu sene de ağır endüstriye yöneldik. Ağır sanayi mühendislik dallarında yoğunlaşıldı. Bunlar seçilirken, özellikle dediğimiz gibi İsveç’in kuvvetli olduğu, global pazarda başarı gösterdiği endüstrilere yoğunlaşılıyor. Aynı zamanda Türkiye’nin ihtiyaçlarına uyum sağlanmaya çalışılıyor. Önümüzdeki yıllarda da böyle devam edecek. Bu başlık da özellikle burası için seçildi. Başka pazarlarda da kullanılacağını düşünüyoruz. İsveç müzikte başarılı olduğu için, ‘heavy metal’ müziğine de çağrışım yapması amacıyla bu isim kullandırıldı.

 

ÇOCUKLARA YENİLİKÇİ DÜŞÜNME ÖĞRETİLİYOR

- İsveç’in çok parlak, güçlü bir ekonomisi var. İnovasyon konusunda çok başarılı çalışmalar yapıyor. Türkiye’nin de 2023 yılına ait ihracat hedeflemesinde özellikle inovatif ürünlere olan ihtiyacı dile getiriliyor. İnovasyon ve yaratıcılık bir kültür müdür? İsveç’te temel eğitimde bu yönde bilgiler sunulur mu?

- İsveç’in başarılı olmasındaki sebeplerden bir tanesi geniş bir ürün paletinin, yelpazesinin olmasıdır. Çok fazla sektörde başarı gösterebiliyor. Diğer ülkelerle kıyasladığımızda, onların bugün de bir kriz yaşadığını görüyoruz. Mesela Finlandiya, Rusya ile ilgili yaptırımlardan dolayı çok fazla sıkıntı yaşıyor. Norveç deseniz, petrol fiyatlarından dolayı sıkıntı yaşıyor. Ama İsveç ve Danimarka, özellikle İskandinav ülkelerine kıyasla daha büyük başarı gösterebiliyor. Bu da çok çeşitli endüstriyel alanda başarı göstermelerinden kaynaklanıyor.

 

EĞİTİME BÜYÜK ÖNEM VERİYORUZ

İnovatif gücümüz hem monarşi döneminde hem de bugünkü demokratik dönemde görülebilecek bir güç. Her iki dönemde de eğitime çok önem verildi ve herkesin eğitim alabilmesine dikkat ediliyor. Bireyler destekleniyor. Eğitim sisteminde, kişilerin özgürlüğü, kişiliğin gelişebilmesi, herkesin bir birey olarak kabul ediliyor olması ilkeleri önem kazanıyor. Özellikle bireye güvenmek, bireyi geliştirmek gibi bir öngörü ve hedefimiz var. Bugün de devlet destekleyeceği kurumları bunun üzerine inşa ediyor. Çocuklar çok küçük yaştan yenilikçi düşünmeyi, var olan sorunları farklı bir şekilde çözümleyebilmek adına düşünmelerini sağlamayı ve ana mantıkları sorgulamayı öğreniyorlar. Bundan dolayı da sürekli yeni ürünler ve tasarımlar çıkabiliyor. Bunun kökeninde de bireye olan güven ve inanç yatıyor. Bu yüzyıllardır İsveç’te sürdürülen bir sistem.

 

İNOVATİF DÜŞÜNCELER PARAYLA DESTEKLENMELİ

- Ar-Ge harcamaları açısından baktığımızda da İsveç’in dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi olduğunu görüyoruz. İnovasyon ve yenilikçiliğe bunun da azımsanmayacak katkısı vardır herhalde değil mi? 

- Evet. Bütün bu inovatif fikirlerin ana parayla desteklenmesi gerekiyor. Devlet de bunu yapıyor. Ar-Ge özellikle üniversitelerin desteğiyle oluşuyor. Devlet de üniversite işbirliğiyle destek veriyor. Yenilikçi akımı desteklemek adına kuluçka sistemleri de çok fazla gelişmiş düzeyde. Bu politik ortama göre değişen bir sistem. Yüzyıllardır gelen bir şey. Her ne kadar yönetimler değişse de bu değişmiyor. Elbette bu kültürle de ilgili bir şey. Çünkü yüzyıllardır böyle devam ediyor.

 

ÖNCELİK YAKIN PAZARLARDA

- Türkiye-İsveç ekonomik ilişkilerine geçmek istiyorum. Tarihçeye bir göz attığımda, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1737 yılında İsveç ile Ticaret Anlaşması yapılmış olduğunu gördüm. 1948’de de Türkiye’nin İsveç’le yaptığı bir anlaşma var. Ancak şu andaki toplam ticaret hacmi 3.3 milyar dolar. Bunun 2 milyar doları Türkiye’nin ithalatı ve ihracatı da 1.3 milyar dolar. Bu rakam İsveç’in diğer ülkelerle yaptığı ihracata göre az değil mi? Nasıl değerlendiriyorsunuz ticaret hacminin bu düzeyini?

- İlk olarak, İsveç’teki şirketlerin ticaret mantığından yola çıkmak istiyorum. İsveç’teki yapıya bakacak olursak, az sayıda çok büyük global şirket var. Onlardan daha fazla sayıda orta boy işletme var. Çok sayıda da küçük şirket var. Bizim önceliğimiz orta boy ve küçük şirketleri desteklemek. Büyük şirketler zaten burada varlar. Biz orta boy ve küçük şirketlere destek vermeye çalışıyoruz. Onların da ticari stratejilerini incelediğimizde öncelikle en yakın pazarlara baktıklarını görüyoruz. İsveç’ten yola çıktığımızda; Finlandiya, Norveç, Danimarka, İngiltere ve Almanya ve onların ötesinde ABD, Çin ve Hindistan gibi ülkelere bakıyorlar. Bizim buradaki amacımız, Türkiye’yi bu en yakın ülkelerin dışında ilk 5’e sokmak. Şu anda Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ortamdan dolayı ilk 10 da olabilir ama biz ilk 5’e sokmak istiyoruz. Bununla ilgili çalışıyoruz şu anda.  

 

TÜRKİYE’YE YATIRIM TALEBİ ARTTI

İki ülke ticaret hacminin düşük olduğu konusunda size katılıyorum. Diğer ülkelerle olan ticaret hacmine de baktığımızda daha yukarıda olması gerektiğini düşünüyor insan ister istemez. Umarım yakın gelecekte bunu yükseltebiliriz. Son dönemlerde İsveç’teki şirketler Türkiye’ye çok fazla ilgi gösteriyorlar ve buraya yatırım yapmak istiyorlar. Bu da Türkiye’yi çok iyi pazarladığımız anlamına geliyor. Bu pazarlamayı yaparken 3 tane faktörümüz var. Türkiye’nin çok daha büyük bir bölgeye açılmak için kapı olduğunu vurguluyoruz. Aslında Avrupa’nın üretim merkezi olabileceğini ve çok uzak olmayan bir gelecekte de Dünyanın top 10 ekonomisi arasında bulunacağını vurguluyoruz. Bunlar da tabii İsveç’te bulunan şirketlerin yatırım planlarını ve stratejilerini etkileyen unsurlar.

 

Bu veriler direkt Türkiye-İsveç arasındaki ticareti gösteriyor. Fakat Türkiye’de bulunup da başka ülkelere ihracat yapan İsveçli firmalar var. Örneğin H&M’nin Türkiye’de üretimi var. Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’da birçok ülkeye ihracat yapıyor. Örneğin Atlas Copco çok büyük bir marka. Asıl üretim merkezi Türkiye. Tüm kararlar buradan alınıyor. Dünyanın her köşesine ihracat buradan yapılıyor. Bu rakamlar her zaman Türkiye-İsveç arasındaki ticari rakamlara yansımıyor.  

 

TÜRKİYE ÇOK BAŞARILI

- Türkiye’nin kendi ürünlerini İsveç’e ve İsveçlilere tanıtmak açısından eksikliği var mı?  

- Kesinlikle bu konuda Türkiye’nin eksik kaldığını düşünmüyorum. Türkiye kendini pazarlamakta çok büyük başarı gösteriyor. İsveç’te de bunu çok güzel yapıyor. Ancak bu daha çok İsveç’teki şirketlerin stratejileriyle ilgili bir sorun. İlk olarak yakınında bulunan pazarlara girip ardından diğer pazarlara açılma stratejisi. Türkiye bence tanıtım konusunda çok başarılı. Türkiye daha önce sadece turizm ülkesi olarak görülüyordu. Şimdi hem turizm, hem de ticari amaçlara yönelik faaliyetler açısından düşünülen bir ülke.

Turizm aslında yeni kapılar açıyor. Buraya turistik amaçlı gelenler bizimle irtibata geçiyorlar. Buraya geldiklerinde gördükleri, burada bulunan imkanları nasıl devam ettirebilirim, burada nasıl faaliyet gösterebilirim diye sorularla geliyorlar. O yüzden turizmin de ticaretin büyümesine, yeni oluşumlara katkısı oluyor.  

 

THY’NİN FAALİYETLERİNİ DESTEKLİYORUZ

- Geçen yıl İsveç’ten Türkiye’ye 670 bin turist gelmiş. İsveç’in hizmet amaçlı ihracatında turizm de önemli yer alıyor.  İsveç de Türkiye de turizme karşılıklı olumlu bakıyorlar değil mi?

- Türk Hava Yolları’nın en son yapılan pazarlama stratejilerinde İsveç’i Türk vatandaşlarına turistik destinasyon olarak sunma çalışmaları var. Bu bizim konsolosluğumuzun desteklediği bir pazarlama stratejisi. Türkiye’den İsveç’e de turist çekebilmek adına THY’nin izlediği iyi bir yol.

 

İSVEÇ’Lİ ŞİRKETLERİN ORGANİK BÜYÜME STRATEJİSİ

- Doğrudan yatırımlar da sanki çok fazla değil gibi. İsveç’ten 2002-2014 yılları arasında 12 yılda 268 milyon dolarlık yatırım gelmiş Türkiye’ye ama Türkiye’nin yatırımları çok düşük, 36 milyon dolarda kalmış. Bu düşüklüğün anlamı ne?  

- Bu rakamların düşük olduğunu farz edersek, İsveçli şirketlerin izlediği organik büyüme stratejisiyle değerlendiririm. Şirketler, daha uygun vadeli olarak düşünerek kendi yatırımlarını yapıyorlar. Uzun vadeli istihdam yaratmak üzere ufak ufak ve daha sağlıklı büyümek adına bu tür yatırımlarda bulunuyorlar. Yüksek olarak değerlendirebileceğimiz yatırımları karşılaştırma yapamıyorum. Rusya, Hindistan gibi ülkelerin politikalarına bakacak olursak doğrudan altyapı, yol, enerji santralleri gibi projeleri destekliyorlar ve ondan dolayı rakam haliyle yüksek gözüküyor. Böyle bir şey olabilir. İsveç’te şirketlerin genel olarak izlediği büyüme organik büyümedir.   

 

DERİDE ÇEVRESEL KAYGI

- İsveç soğuk bir ülke. Deri sanayi ile ilgili soru sormak istiyorum. Türkiye’nin İsveç’e yönelik deri ve deri ürünleri ihracatına baktığımda geçen ay 600 bin dolar olduğunu gördüm. 5 ayda 3 milyon 500 bin dolar olmuş. Türkiye’nin İsveç’e deri ve deri ürünleri ihracatı çok aşağılarda kalmış gibi. Deri giyme alışkanlığı yok mudur İsveçlilerin. Böyle bir Pazar olabilir mi?  

- Bu daha çok moda ve çevrecilikle de alakalı bir şey. Moda sektörü çevreden çok etkilendiği için deri ve kürk gibi giysi malzemelerin tüketilmesindeki azalmasının sebebi, zannediyorum çevresel kaygı.

 

- Ama ben burada avlanan hayvanların kürkünden değil, eti için kesilen hayvanlardan çıkan derilerden söz ediyorum.   

- İsveç’teki genel mantığı anlatmak istiyorum. Deri, normal ayakkabıda, çantada veya kemerde kullanılıyor. Modanın son trendleri deri kullanım seçeneklerini etkiliyor.  Son 5-6 senedir etkilemiş olduğunu net görüyoruz. Doğal deri kullanımı azaldı, güderi ve suni deri kullanımı arttı. Belki de moda sektörüne yansıyan ihracat kürk ihracatını yansıtmıyordur. İsveç’te kürk tüketimi vardır. Kayıtlarda moda ve tekstil sektörü olarak gözükebilir. İsveç moda sektörünün tüketicinin ekonomik ve etik bilinçlenmesinden dolayı etkilendiğini düşünebiliriz. İsveçli firmalar gündelik kıyafetler tasarlıyorlar ağırlıklı olarak. Bu grupta pahalı deri ver kürkler çok fazla yer almıyor. Böyle bir değişiklik yaptıklarında, beraberinde gelecek tartışmalara da hazırlıklı olmaları gerekebilir. Uluslararası distribütörlerle karşılaştırdığımızda lokal distribütörler de daha sıkı denetimlerden geçiyorlar. Bu da markaları etkileyen bir durum. Bunun dışında da Türk şirketlerinin pazarlamada yeterince agresif davranmamalarından kaynaklanıyor olabilir. Seve seve gelmelerini bekleriz ve isteriz.

 

İSVEÇ’E İŞÇİ GÖÇÜNÜN 50’NCİ YILDÖNÜMÜ

- İsveç’te 115 bin Türk kökenli vatandaş var. Yaklaşık 60 bini İsveç vatandaşı. Bunların ekonomiye katkıları ve uyumları nasıldır?

- İsveç’te kullanılan tanım şöyle. Türk olarak sayılan Türk kökenli vatandaşlar. Bir evde anne veya babadan en az birinin Türk olması yeterli. Bizde 3-4 nesil sonraki vatandaşlar yabancı sayılmıyor, İsveçli sayılıyor. Bu yıl aslında Türkiye’den İsveç’e işgücünün 50’nci yılını kutluyoruz. Tabii ki daha öncesinden de Türkiye’den İsveç’e gidenler oluyordu. Bu, simgesel bir rakam ve yıl. İki hafta önce Konsolosluğumuzda da kutlandı. İsveç’e daha çok, Konya Kulu’dan göç var. Türklerin İsveç ekonomisine çok fazla katkı yaptığını söyleyebiliriz. Bunun altını çizmek istiyoruz ve onlara teşekkür ediyoruz.

İSVEÇ NÜFUSUNUN YÜZDE 1.5’U TÜRK

Buradaki kutlamamıza katılan bir beyefendi, babasının eski Ericcson binasının 14’üncü katında çalıştığını söylemiş. Telefonda ve teknoloji cihazları bölümünde teknolojik anakartların üretiminde bulunmuş. Annesi de başka bir katta temizlikçi olarak çalışıyormuş. Bunlar da bizim tabirimizle taçlanmamış kral ve kraliçelerimiz,  kahramanlarımız. Bu ve bunun gibi insanların sayesinde ekonomimiz bu hale geldi.

Türklerin, İsveç toplumun yüzde 1.5’unu karşıladığını görüyoruz. Türkiye’deki politik açıdan zor dönemlerde İsveç’e göçler olmuş. En ünlüsü Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli. Solcu, Marksist bir çok vatandaşın İsveç’e geldiğini görüyoruz. Onlar ve onların çocukları da kültürel olarak bir yere gelmişler ve temsil noktasında çok iyi yerdeler. Bizim parlamentoda birçok Türk kökenli milletvekili var. Parlamentoda 8 milletvekili ve 2 tane de bakanımız var. Bu açıdan da olağanüstü katkıları olduğunun altını çizmek istiyorum.

 

SERBEST DOLAŞIM EN ÖNEMLİ KONU

- Türkiye’nin AB üyeliğine İsveç’in büyük desteği var. AB ile ilişkilerimiz ve üyelik hakkında neler söylemek istersiniz?

- Şu an için Türkiye ve AB adına vizesiz bir sürece girilmesi en önemli adım. Serbest dolaşımdan faydalanılması en önemli konu. Türkiye’de artık AB’nin eskiye nazaran çok fazla konuşulduğunu, tartışıldığını düşünmüyorum. Son seçimlerden sonra AB’den gelen yorumlara baktığımızda, seçim sonuçlarına göre Türkiye’nin tekrar AB’ye dönüş formülü söz konusu olabilir diye yorumda bulunmaktalar. Aslında Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine büyük ölçüde uyduğunu görüyoruz. İsveç olarak değerlendirdiğimizde biz bu konuya çok objektif olarak yaklaşıyoruz. Türkiye bu ortak kararlara uyduğu takdirde biz zaten normal sürecinde ilerlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Sonuçta gerçekten ilerlemesi gereken konuda ilerlemiş mi, bunun konuşulması gerekir. Takibinde bulunulması gerekir Türkiye’nin kriterleri noktasında.

 

İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİYE ÇOK ÖNEM VERİYORUZ

İsveç’e baktığımızda, İsveç, AB’nin bir parçası, üyesi. Yunanistan gibi bir kriz yaşamıyor. İngiltere’ye de baktığımızda üye olarak kalıp kalmamalarıyla ilgili bir tartışma sürdürülmekte. Bunun gibi sorunlar da var, iç tartışmalar var. AB’nin büyümesinin etkilenmemesi gerektiğini düşünüyoruz. İsveç’in Türkiye’ye karşı bir takım sorumlulukları var. AB’nin Türkiye’ye karşı sorumlulukları var. Türkiye’nin de tabii ki AB’ye karşı, insan haklarına karşı sorumlulukları var. İsveç olarak insan hakları ve demokrasiye çok önem veriyoruz. Türkiye’nin bu doğrultuda ilerlemesi gerekir.

 

- İsveç’in diplomatik temsilcilikler aracılığıyla yaptığı kalkınma yardımları da dikkat çekiyor? Dünyada bu konuda ön sıralarda geliyor. Kalkınma yardımlarında nelere dikkat ediyorsunuz?

- Yıllık kalkınma desteğimiz Türkiye için yaklaşık 2 milyon İsveç Kronu. Bu bütçeyi sivil toplumu desteklemek adına kullanıyoruz. Bunlardan bir tanesi İstanbul’daki LGBT platformuna verdiğimiz destek. İnternet özgürlüğü de bizim için önemli. Ankara’daki odaklandığımız noktalar, daha büyük ve geniş oluyor buraya nazaran.  

SANAYİCİDERGİSİ


Editör: İsveç Gündemi