Uzun yıllar İsveç'te yazarlık yapan Faruk İremet'in kaleminden Lapon halkı...

Laponlar, İsveç’in kuzeyinde yaşayan bir halk. Tabii ülkelerinin sınırları İsveçle sınırlı değil. Laponların ülkesi, Finlandya, Norveç ve Rusya tarafından işgal edilmiş durumda. İsveçliler bu halkın ülkesine Lappland diyorlar. Ama tanınmış romalı tarihçi Tacitus 1900 yıl önce bu halktan söz etmiş ve yaşantıları konusunda düşüncelerini kaleme almış. 1980’li yıllarda arkologlar Tacitus’un yazdıklarının gerçek olduğunu resmen kanıtladılar. Yani Laponlar  Kuzeyde (Finlandya, Norveç, Rusya ve İsveç) işgal altında yaşayan en eski ve yerli bir halk.
 
1300 yılına kadar sınırsız yaşayan bir halk. Ağırlıklı gelir kaynakları ise ren geyiği, kürk için kulanılan kuzey kutbuna özgü hayvanlar ve tatlı su balığı. 1300’lü yıllardan sonra değişik ulusların işgalinde kalmış Laponlar. Yani İsveçlilerin, Norveçlilerin, Finladıyalıların ve Rusların. 1323 yılında Rusya ile İsveç arasında yapılan Nöteborg antlaşması ile sınırlar belirlenmiş ve İsveç Finlandiya’yı Ruslara bırakıp geri çekilmiş ve yıllarca süren savaşa son verilmiş ve Sápmi (Sameland) ülkeler arasında bölünmüş.
 
Uzun yıllar kuzey kutbu ve Lapon ülkesi İsveçlilerle Ruslar arasında problem olmaya devam etmiş, buna gerekçe kimin Lapon ülkesinden gelecek olan vergileri elde etmesi ve kaynakların kimler tarafından kulanılmasıymış. İsveç’in şuanki geçerli olan sınırı Fredrikshamn antlaşmasıyla geçerliliği kabul edildi. Bu antlaşma 1809 yılında Rusya ile İsveç arasında gerçekleştirildi. Bu antlaşma ile İsveç kontrolünde olan Finlandiya’yı Ruslara bıraktı. Lapon ülkesinin sınırları diğer ülkeler yani Norveç, İsveç ve Rusya arasında tam anlamı ile bölünmesi ise 1826’da gerçekleşti.
 
İsveç kralları, Gustav Vasa’dan başlayarak sürekli olarak İsveçlileri Lapon ülkesine yerleştirmenin yollarını aradı. Bunda başarılı olma ”şansı” 9’cu Karl’a (Karl İX) aittir. 9’cu Karl bu ”başarısından” dolayı ”kuzey’in kralı” ünvanını elde etmiş oldu. 1603 yılından itibaren Lapon ülkesinin işgaline kiliselerde bir iştirak edip, Lapon ülkesinin her köşesine bir kilise şiarı ile kiliseler her yerede kurulmuş oldu. Hata hata insanın olmadığı bölgelerde bile. Laponların kendilerine has tanrıları var, bu tanrılar güneş tanrısı, ay tanrısı, yıldırım tanrısı, rüzgar tanrısıydı. Bu tanrılardan hariç balıkların tanrısı, av tanrısı ve döllenme tanrısıdır. Birde bu tanrılara adak adamak için ayrılmış adak yerleri vardı ve bu adak yerlerinde (tapınaklarında) Siete’ler (Seitar) bulunmaktaydı. Seite’ler taştan yapılmış heykellerdi ve bu taşlarda tanrılar barınmaktaydı. Bu Seite’ler önünde kurbanlar kesilip kanıyla Seite’ler suvanırdı.
 
1673’te 11’ci Karl (Karl İX) yeni bir kanunla İsveçlilerin kuzeye taşınmalarını sağlayan kanun çıkardı. Bu kanunlara göre, kuzeye taşınan her İsveçli vergiden, askerlikten men edilip istedikleri arazilerde kendilerine hibe edilecekti. Bu dönemlerde aynı zamanda kuzeyde gümüş maddenleride bulundu. Laponlar ren geyikleri ile birlikte köleleştirilip yıllarca bu maddenleri 400 km uzakta olan limana taşıma görevini baskı ile kabul ettiler. Bu kölelik 1702 yılına kadar sürdü. Bu köleliğe karşı olan Laponlar ise boyunlarına takılan parangalar ve ayaklarından ren geyiklerine bağlı olan zincirlerle cezalandırılıdılar. Diğer bir ceza şekli ise buzlarda açılan kuyulara sarkıtılmak. Ta ki kişi aman isteyip kralığa/kiliseye olan bağlılığını dile getrip özür dileyene kadar, bu işkenceler devam edermiş.
 
Kuzeye yerleşen İsveçliler de Laponları topraklarında uzaklaştırmanın yollarını arayıp var olan toprak parçalarınıda hergün biraz daha genişletip, Laponların yaşama alanlarını daraltmış ve hata hata daha kuzeye gitmelerini sağlamış. 1867 yılında çıkarılan yeni kanunla, vergi vermeyen, kuzeye yerleşen İsveçlilerde artık vergiye tabi tutulmuşlar.
 
Bugün Laponlar kendi ülkesinde nasıl yaşamakta?
 
1900 yılından bugüne kadarki zaman dilimi içinde Lapon ülkesinin alanı gitikçe daraldı. Buna sebep ise kuzeydeki madden ocakları ve barajlar. Madden ocaklarının çokluğu havayı etkilediği gibi çevreyide olumsuz bir şekilde etkilemiş durumda. Bundan dolayıda Sápmilerin gelir kaynağı olan ren geyikçiliğide zorlu bir dönemi yaşamaktadır. Bugün dahi Laponlarla İsveç yönetimi arsında çelişkiler yaşanmakta. Yıllarca Laponlar topraklarından zorla/baskıyla uzaklaştırılıp ülkenin diğer şehirlerine yerleştirilmişler. Kendi mesleklerinde ve topraklarından baskıyla uzaklaştırılmışlar.  
 
Bu yazıyı kaleme almamın sebebi,  birlikte dört yıl öğretmenlik yaptığım bir bayan arkadaşın hayatını bana anlatması oldu. Bu bayan öğretmenin adı Tina. Öğretmen arkadaş İsveç dilini çok iyi bilen ve dile müzikle hakim olan biri. Dil dersi verirken müzik kulanan ve müzik notalarını hayata geçiren bir uzman. Tina aslen İsveçli değil. Ben Laponum  diyor kendine. Yani sınırsız bir halkın evladıyım. Nasıl? Diyorum kendisine. “Laponlar dörde bölünmüş bir halk ve yaşadıkları toprakların asıl sahipleri. Ben çocukken, yani anlayacağın bundan 40 yıl önce Dalarna denen bölgeye yerleştik ailemle. Dalana denen bölgede polis korkusundan dolaşamazdık. Lapon olduğumuz için sokağa çıktığımızda polislerden dayak yerdik. Onun için polislerden bugün hala çekinirim. Avrupa Birliğine hayrına 1995’ten sonra bazı kanuni haklarımızı elde etik. İsveç yönetimi bu doğal haklarımızı Avrupa Topluluğuna rağmen engellemek istedi. Ama 1998’den başlayarak İsveç meclisinin önünde protesto gösterileri düzenledik ve Avrupa mahkemesine başvurduk ve bugün elde etiğimiz çok sınırlı bu hakları AB borçluyuz”.
 
Bu anlatığım baskılar sadece “demokrasinin kalesi” İsveç’te değil Laponların yaşadığı diğer ülkelerde de yaşanmış ve Rusya’da hâlâ yaşanmakta. Bu baskılar bir noktada Laponların birlik olmasınıda sağlamış. 1986’da Åre’de yapılan Lapon  Konferansında milli marş ve Lapon  sembollerinden oluşan bir bayrakta karar kılmışlar. Bayraklarınıda kendi ulusal renkleri olan mavi, sarı, yeşil ve kırmızıdan gerçekleştirmişler.
 
Laponların dili
 
Laponlar daha önceleri  İsveçliler tarafından Lapp ve dilleride lappça olarak adlandırılmış. İsveçli dilbilimciler Lapon dilinin çok zor olduğunu ve bu dilin öğrenilmesininde aynı zamanda çok zor olduğunu yazıyorlar ve aynı zamanda bu dilin Finlandyalılar tarafından öğrenilmesinin ise rahat olduğu belirtiyorlar. Laponların fince (Finlandyaca=Suomi) ile aynı dil ailesinden olmasına bağlıyorlar. Bildiğimiz gibi fince/suomice macarca ve türkçe gibi aynı dil gurubundan gelmekte. Laponca üstüne ilk ciddi çalışmalar 1600 yıllarına dayanır. Yukarıda belirtiğim gibi 1600 yıllar kilisenin/papazların kuzeyi işgal yıllarıdır. Lapon dili üstüne ilk çalışmada o dönemde gerçekleştirilmiş. Buna gerekçe papazların zor olan bu dili öğrenip hiristiyanlığı bu halka kabul etirtmek. İlk gramatik kitap ise danimarkalı profesör Rasmus Rask tarafında 1832’de yazılmış. İsveçteki tarihi ise 1974’tür. Şuan İsveçte yedi tane Lapon okulu bulunmakta. Bundan iki yıl önce İsveçin tanınmış gazetelerinden Dagens Nyheter’in bir haberinde, Laponlu  bir yazarın dediklerini buraya aktarıyorum. ”İsveçe gelen yabancılara bir teşekür borçluyuz. Bu teşeküre sebep ise gelen yabancıların kendi anadillerinde çocuklarına öğretmen istemeleriydi. Yabancıların hayrına bizde dilimizde öğretmen istedik. Bunu yabancılara borçluyuz” 
Laponlar  dillerinin bugüne kadar ölmemesini Stalo’larına borçlular. Stalo; Laponların kendi hikayelerine verdiği isim. Bu hikayeler ve destanlar asırlar boyu kuşaktan kuşağa anlatılmış. Son yıllarda bu Stalolar toparlanıp kitaplar haline getirilmiş.
 
Faruk İremet
Editör: İsveç Gündemi