Seferia web editörlerinin İsveç gezisi sırasında fotoğraflandırdığı dans müzesi ile ilgili güzelde bir makale kaleme alınmış.

İşte Seferia'nın müze ile ilgili paylaşımları...

İsveç’in başkenti Stockholm’de hafif yağmurlu bir günde yapılabilecek en iyi şeylerden birinin, pek tabi ki kültür ve sanat etkinliklerinden faydalanmak olduğunu düşündü.

Bunun için sayısız seçeneklerden biri de adından daha fazlasını barındıran ‘Dans Müzesi’.

Dans dünyasının en nadide eserleri için yapılmış birbirinden ilginç bale kostüm ve aksesuarların, dansla hiç ilgisi olmayan kişileri bile büyülerken, dansçıları ne denli etkileyebileceğini kestirmek zor değil…

Asya’nın zengin kültürü arasında dolaşırken, Afrika’nın rengârenk masklarının büyüsüne kapılabilirsiniz. Rus Balesi’ni incelerken bir anda 1900’lerin başındaki Paris’e uzanarak bale sanatının bütün nüanslarının ruhunuza işlediğine tanık olabilirsiniz.

Kısacası, Dans Müzesi’nde gezerken zaman ve mekanın bütün sınırları bir süreliğine yok olur ve kendinizi aynı anda birçok dünyanın içinde buluyorsunuz.

Stockholm’deki bu müze, insanlığın tarihi kadar eski olan dans sanatının ülkeler, akımlar, kültürler arası gelişimine bir ayna tutmasının yanı sıra farklı sanatların da buluşma noktası.

Düzenlenen tiyatro, resim, fotoğraf etkinlikleriyle ziyaretçilerine hoş sürprizler yapıyor.

Yolu bir gün Dans Müzesi’ne düşecekler için bu hareketli ve büyülü yolculuğun kulisine uzandık ve Dans Müzesi’nin kurucularından, Mr. Dance lakabıyla anılan 94 yaşındaki Bengt Häger ile son derece keyifli bir sohbet yaptık.

Dans sanatı ile ilgili birçok ilke imza atan Häger, kaybolmakta olan dünya danslarını kurtarma projesini Unesco’nun programına dahil eden kişi olma unvanını da taşıyor.

Ayrıca dünyanın ilk bale motifli pulunun da yaratıcısı. 1969’da “Romeo & Juliet” balesinden esinlenilerek yapılan ve aralarında Türkiye’nin de olduğu birçok ülkeye gönderilen bu pul, halen dünyanın en değerli pulları arasında yer alıyor.

Öncelikle müzenin nasıl kurulduğunu anlatıyor Mr. Dance:

“Bu konuda, uzun yıllar Paris’te yaşayan İsveçli koleksiyoncu Rolf de Mare’a (1888-1964) herkesin bir teşekkür borcu var.

Mare, 1933 yılında Paris’te dünyanın ilk Dans Müzesi ile tamamen bale ağırlıklı olan ilk araştırma merkezini (Les Archives Internationales de la Dance) kurdu.

Alanında çok meşhur olan bu merkezde 1940 yılına kadar görevine devam eden Rolf de Mare, daha sonra arşivin bir bölümünü Fransa’ya hibe ederek İsveç Balesi ile Avrupa dışındaki ülkelerin koleksiyonlarını İsveç’e getirdi ve İsveç’teki Dans Müzesi’nin temellerini attı.

3 Haziran 1953’te Kraliyet Opera Binası’nın bodrum katında açılan müze, Stockholm’de birçok Odyssé turu attıktan sonra mayıs 1999’da bir zamanlar başladığı yere, yani kraliyet sarayının karşısındaki opera binası ile dış işleri bakanlığının bulunduğu meydana taşındı.”

Müzede gördüğümüz baş döndürücü koleksiyon hakkında da daha ayrıntılı bilgi almak istiyoruz elbette.

“Paris ve İsveç balesinin 1920-1925 dönemini yansıtan çok zengin bir koleksiyon var.

Resim sanatının devleri Fernand Lèger, Giorgio de Chirico, Francis Picabia, Pierre Bonnard ve Nils Dardel’den yapıtlar sergileniyor.

1800’lerdeki romantik balenin en önde gelen ismi Marie Taglioni’nin eşsiz bir koleksiyonu yer alıyor.

Ayrıca 1800’lü yılların gravür ve litografilerinin yanı sıra dekor ve kostümlerin taslak çizimleri…

Alexandre Benois ve Leon Bakst gibi dönemin büyük Rus sanatçıları ile Isac Grünewald, Wilhelm Koge ve Lenart Rodhe gibi önde gelen İsveçli sanatçıların dans dünyasına kazandırdığı orijinal eserler.

Ballet Russell ve Cullberg balesinin kostümleri… “ diye anlatıyor Häger ve devam ediyor:

“Dansın daha primitif dönemlerinden eserlerle ve
 Avrupa dışından, Asya, Afrika, Kuzey Amerika gibi kıtalardan da dansa ait çok çeşitli objelerle karşılaşmak mümkün.

Örneğin 1700’lü yıllardan resimler, maskeler, eski dans kıyafetleri, gölge oyunu ve kukla kıyafetleri… Hindistan, Endonezya, Japonya, Çin, Tayland ve Tibet’ten çok farklı enstrümanlar, kostümler…

Burkina Faso, Mali, Nijerya ve Kongo’dan 1900’lerin başından kalma masklar, Katchina Kukla Tiyatrosu’na ait malzemeler ilk akla gelenler arasında.”

“Rusya nerdeyse baleyle özdeşleşmiş durumda” diyerek müzedeki Rus balesine ait koleksiyonu da anlatıyor:

“Rus Balesi, 1910’lu yıllarda Paris’teki kıyafet modasını ve dekorasyon sanatını çok etkiledi.

Bu döneme ait dünyanın en değerli bale kostümleri Stockholm’deki müzenin koleksiyonları arasında bulunmaktadır. Yakın zamanda Henri Matisse’in ‘Bülbül’, Lèon Bakst’ın ‘Scheherazade’, Jose-Maria Sert’in ‘Cimarosiana’ eserlerine ait kostümleri de koleksiyonumuza dahil ettik.

Bu kostümler Rus Balesi’nin önemli isimlerinden Serge Diaglihev’in anısına tertiplenecek olan yüzüncü yıl kutlamalarında ilk defa sergilenecek.”

“Müzede dansın başka sanat ve bilimlerle birlikteliği de görülüyor 
tabi ki.

Müze bünyesinde zengin bir arşiv, kütüphanenin yer aldığı, herkesin ücretsiz yararlanabileceği bir eğitim merkezi var.

Bu arşivlerde dansın tedavi yöntemi olarak kullanıldığına dair detaylı bilgiler yer alıyor.

Örneğin Seylan’da ülser rahatsızlığı olan bir hastanın tedavisi ile ilgili olumlu sonuç veren ilginç gözlemler yapılmış.

Ayrıca modern tıbbın Avrupa’da danstan terapi metodu olarak yararlandığına dair örnekler de bulmak mümkün.

Tabi müzeyi aratmayacak zenginlikteki butik ve cafe bölümünü de unutmamak lazım.

Burası ziyaretçilerin ruhunu ısıtan ikinci adres gibi neredeyse…

Yoğun bir etkinlik takvimi 
var. Sonuçta müzenin sürekli etkinliklerle ziyaretçisiyle hep taze kalan bir ilişki içerisinde olmasını arzu ediyoruz.

Toplumun dansa olan ilgisini artırmak için çok küçük yaşlardan başlayan rutin eğitim programları var.
Dans sevgisinin ve becerisinin küçük yaşlardan itibaren kazanımı çok önemli.

Mesela ‘Bebek Ritmi’ adı altında 0-18 aylık bebekler anne ve babaları ile dans etmeyi öğreniyor.

‘Bütün Dünya Dans Ediyor’ adı altında 4-10 yaş gurubu arasındaki çocuklara yönelik bir dans etkinliği var. Bu etkinlik kreş ve ilkokul çocuklarına yönelik ve dans pedagogları eşliğinde yürütülüyor.

Bunlar dışında ise yetişkinlere yönelik öğle yemeği saatlerinde ‘Modern Dansa İlk Adım’ diye, yine pedagoglar tarafından yürütülen dans çalışmaları var.”

Hayatını dansa adamış ve UNESCO adına yeryüzünü karış karış dolaşıp belge, bilgi ve objeler toplamış olan Häger’e hayran kalmamak elde değil.

Son olarak Türkiye ve dans hakkında ne düşündüğünü soruyoruz.

Yanıtı şöyle oluyor üstadın:

“Dürüst olmak gerekirse Türkiye ve bale kavramlarını bir arada düşünen kimse yok.

Fakat müzenin 33 adım yakınındaki Akdeniz Müzesi’nde bulunan Çinilerden hayranlıkla bahseden epey insan var.”
Editör: İsveç Gündemi