İsveçli yönetmen Roy Andersson yaptığı filmlerle gündemden düşmüyor. "İnsanları Seyreden Güvercin" filmi ile 2014 Venedik Film Festivali'nde birincilik ödülü alan ünlü yönetmen Habertürk köşe yazarı Kerem Akça'nında köşesine konu oldu.

İşte Kerem Akça'nın kalebinden ünlü yönetmene yapılan övgüler...

İsveçli deneyimli yönetmen Roy Andersson’un “İkinci Kattan Şarkılar” ve “Siz, Yaşayanlar” ile başlayan üçlemesini sonlandırdığı “İnsanları Seyreden Güvercin”, bu sene Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan Ödülü’ne ulaştı. Tesadüf değil. Zira izledikten sonra uzun süre ‘bu filmse diğerleri ne?’ diye sordurtan usta işi bir film karşımızdaki. Özgün ve tanımsız minimalist kimliğiyle hayranlık uyandıran Roy Andersson, başyapıtı “Siz, Yaşayanlar”dan yedi sene sonra burada da bir şahesere imza atıyor. Yılın en iyi ikinci filmi “İnsanları Seyreden Güvercin”, yarından itibaren sinema salonlarında izlenebilir.

Eskinin geniş ekranı 1.66:1 formatına dünyayı sıkıştıran bir yönetmen… Roy Andersson, İsveç insanının absürd hallerini, sabit duran kamera açılarıyla gözlemlemek bir tarafa, şiir, resim gibi alanların da arka fona yerleştirildiği leziz bir görsel evrenin sahibidir. 70’lerde ‘sinemaya giriş’ niyetine çektiği iki film bir yana 2000’lerdeki ‘Yaşayanlar Üçlemesi’yle ayrı bir değer kazanıp ustalık mertebesine erişmiştir.

KARUSMAKI İLE FELLINI’NİN MODELLERİ İÇ İÇE

Müzikle beslenen, ölümle haşır neşir ya da kıyamet arifesindeki insanların skeçlerine, plan sekans ayarı vererek bir model oluşturmuştur. Buna İskandinav soğukluğuyla yaklaşmak ise Aki Kaurismäki’nin ‘deadpan komedi’ (‘poker surat komedisi’) eğilimini, Fellini’nin “Tatlı Hayat” (“La Dolce Vita”, 1960) ile başlattığı ‘soyut kesişen hayatlar filmi’ şablonuyla kavramak anlamına gelmiştir.

Yolları asla kesişmeyen karakterler, sıradan insanlara ya da alegorik modern dünya mahkumlarına dönüşünce, nefes alabilmek bile ancak mücadele ile mümkün olabilmiştir. Andersson’un reji mantığında önde absürd bir mizah akarken, arkada sembolik aksesuarlar ile resim sanatını estetize eden bir renk paleti vardır. Sanat yönetimi zamansızlığa konumlanmıştır. Sakinliğini koruyan sabit kamera, olup biteni derin odağı anlamlandıran uzun plan sekanslarla gözlemler. Böylece geniş planların başına kurulup az ve öz konuşmanın çıkarımlarına odaklanırız.

ZAMAN-MEKAN KURALINI YIKAR

“İkinci Kattan Şarkılar” (“Sånger Från Andra Våningen”, 2000) ile “Siz, Yaşayanlar”ın (“Du Levande”, 2007) ardından burada da ‘doğal’ gözüken süreç, sanat depolar ve iki saati bulmadan insanlık tarihinin özetini çıkarır. Aynen Fellini’nin “Tatlı Hayat”ta, “Roma’da Aşk Başka”da (“Roma”, 1972), “Amarcord”da (1973) daha uzun sürelerde, daha mikro gruplarda yaptığı gibi… Elbette gerçeküstücülüğü Kaurismäki durağında sadeleştirerek.

Üçlemenin ilk ayağındaki gibi “İnsanları Seyreden Güvercin”de (“En Duva Satt På En Gren Och Funderade På Tillvaron”, 2014) de pandomim sanatçısı misali yüzü pudraya bulanan tiplemeler izleriz. Ama sanki bu sefer bu durum ‘ölü gibi’ yakıştırmasını hak eder. Amerikalılar’ın İç Savaş dönemindeki kahramanlık şarkısı ‘Mine Eyes Have Seen Glory’ ve 18. Yüzyılda 12. Karl’ın Moskova seferi ise ezber bozmuştur. Bir bar sekansında arkadan gelip giren atlı askerler zaman-mekan kuralını yıkmıştır. Aslında benzer anlar, ‘2000’ler Andersson’ ritüelinde canlanmıştır. İlkinde kıyamet arifesinde, ikincisinde müzik aleti başında…

Yüzyıllar arası bir zaman yolculuğunu aktif hale getirmiş izlenimi bırakan bu manidar plan sekans, 2. Dünya Savaşı dönemine sıçramalarla da sonraki bölümlerden beslenir. Ama Andersson’un temelinde de bu vardır: Sıradan karakter tanımı kullanmadığı için beklenmedik girişleri öne çıkarmak ve sorular sordurtmak. Yönetmen, seyirciyle ilişkisini plan sekansların mükemmeliyetçiliği üzerinden kurar. Otoriter rejimleri, savaşı, insan kıyımını, ırkçılığı, modern toplumun yıkıcı gücünü eleştirmek ister.

Buna mukabil kulaklarından bağlanmış bir maymun, bir güvercin tablosu, atlarla gelen bir grup asker, içine insan doldurulan kocaman bir davul, kurutulmuş bir hayvan gibisinden öğeler devreye girebilir. Minimalist poker surat komedisi, sembolik ve gerçeküstücü bir arka planla sarılır.

MING-LIANG, KITANO VE SULEIMAN İLE AKRABA

“İkinci Kattan Şarkılar” ve “Siz Yaşayanlar”dan sonra pudra sürülmüş tenler, deadpan-absürd komediye alan açar aslında. Wes Anderson’ın kalbi İskandinav sinemasının içinde atan kuzeni bu sayede canlanır. Eskilerden Buster Keaton, Jacques Tati gibi isimler buradaki mizahla ilişkilendirilebilir.

Ama Andersson farkı, son 20 yılda Tsai Ming-Liang, Takeshi Kitano ve Elia Suleiman sayesinde kültürel değişimle yön değiştiren ve furyaya dönüşen bu sessizlikten beslenen komedi anlayışını, bambaşka bir şablona yerleştirmektir. Fellini’nin parça parça karakter gösteren çok hikayeli modelini, Kaurismäki’nin soğukluğu ve hınzırlığıyla iç içe geçirmek ana hedefe dönüşmüştür.

‘SİZ, YAŞAYANLAR’DAN SONRA EN USTALIKLI İŞİ

“İnsanları Seyreden Güvercin” de bana kalırsa yönetmenin başyapıtı “Siz, Yaşayanlar”dan sonra en ustalıklı işi. 1970’te “A Swedish Love Story” (“En Kärlekshistoria”) ile 14-15 yaş aşkını, özgürlükçü bir biker film (motosikletli filmi) ile resmeden yönetmen, canlılığı ve karakterler tanımlarıyla Lukas Moodysson’u etkilemişti. 1975 tarihli “Giliap” hayal kırıklığı olarak anılıp kaybolmasına karşın, Yaşayanlar Üçlemesi’nin başlangıcına tekabül ettiğini, bu sebeple kabul görmediğini iddia edenler var. Arada reklamcılığa geçip, üçlemenin yapısını andıran kısa filmler çektikten sonra “İkinci Kattan şarkılar” ile yönetmenin esas benliği ortaya çıkmıştır.

Şaşırtıcı sinema vizyonuyla, minimalist sinema harikası eserlere imza atmıştır. “İnsanları Seyreden Güvercin”in vampir dişi satan yozlaşmış dolandırıcı ikilisi manidardır. Bunuel’in “Samanyolu”nda (“La Voie Lactée”, 1969) gerçeküstücü ve kutsal bir yolculuğa çıkan iki seyyahı andırır. Ama oradaki dinle ilişki, modern dünyanın dertleriyle değiş tokuş edilir sanki. Başta devreye giren ‘epizodik ara yazılar’ ise işlevsizdir. Görünürde üç bölümlü filmin, her skeçe ad koymamasıyla seyirciye oynadığı oyunları devam ettirdiği görülür. Böylece kesişen hayatlar meselesi allak bullak olur.

MİNİMALİST KOMEDİLERE GERÇEKÜSTÜCÜ BOYUT

Andersson burada Rönesans dönemi ressamı Pieter Bruegel’in tablolarından yola çıkmıştır. Onun doğa ve köylü portrelerinden bir modern dünya görüntüsü çıkarmıştır. ‘The Hunters in the Snow’ (‘Kardaki Avcılar’) başta olmak üzere bu yönde hareket etmiştir. Finale yaklaşırken ‘çaresizlik’ oranının artması, insani dönüşü hareket geçirirken, karamsarlık oranını zirveye taşımıştır.

Modern insanın umudunu umutsuzluğa çeviren Yaşayanlar Üçlemesi, “İnsanları Seyreden Güvercin”le tepeden tırnağa ustalıkla örülmüş bir minimalist sinema harikası sunar. Minimalist komedi üsluplarına ‘gerçeküstücü’ bir kaymak tabakası ve ‘skeçli’ bir omurga ekleyip arka planla karakterleri ayrıştırınca öne sürdüğü auteur teorisinin özgünlüğüne dikkat çeker. Koyu renklerin hakimiyetindeki çerçevelerin, felsefe, tarih ve resimle birleşmesi eşsiz bir görüntü bütünü çıkarır.

Andersson’un üçlemesinin başyapıtı “Siz, Yaşayanlar”ın altında kalmıyor “İnsanları Seyreden Güvercin”.  Yönetmenin ise geç çıkış yapsa da en iyi İsveçli yönetmenler arasında ilk üçü zorladığını salık veriyor.

FİLMİN NOTU: 9.2

Künye:
İnsanları Seyreden Güvercin (En Duva Satt På En Gren Och Funderade På Tillvaron)
Yönetmen: Roy Andersson
Oyuncular: Holger Andersson, Nils Westbloom, Charlotta Larsson, Viktor Gyllenberg, Ola Stensson
Süre: 101 dk.
Yapım yılı: 2014
Editör: İsveç Gündemi