AfD’nin üç eyalet meclisine de girmesi endişe vericidir. AfD Saksonya-Anhalt eyaletinde her dört kişiden biri tarafından seçilmiş, hatta bazı bölgelerde her üç kişiden biri AfD’ye oy vermiştir. Batı Almanya’nın bazı bölgelerinde de AfD için yüksek kabul oranları görülmektedir. “Mannheim I” ya da “Pforzheim” seçim bölgelerinde her iki kişiden birinin göçmen kökenli olmasına rağmen, AfD ilk etapta yüzde 23-24’lere ulaşmıştır. Bu durum, ülkedeki yerleşik demokratik güçlere karşı açıkça bir uyarıdır.

AfD isimli oluşum, temel insan ve azınlık haklarını sorgulamak için mültecileri defalarca kullanmıştır. AfD yöneticileri sınırda mültecilere karşı ateşli silah kullanımını gündeme getirerek toplumda şiddetli bir şekilde ön yargı ve korkuyu yaymış, bunun sonucunda da hemen hemen her hafta sonu mültecilere ve mülteci kuruluşlarına yönelik şiddet olayları meydana gelmiştir. Bu durum da genel olarak bir göç ülkesi olan Almanya için özelde de Almanya’nıntarihini göz önünde bulundurduğumuzda iyi bir gelişme değildir.

Şimdi tüm demokratik güçlere bu fiyaskodan doğru sonuçları çıkarmak için görevler düşmektedir. Eyaletlerdeki seçim sonuçlarına bakıldığında özellikle iki husus öne çıkıyor: Sağcı popülist talep ve sloganlarınkullanılması merkez partileri değil, aşırı sağcı AfD’yi güçlendirdi. Bununla beraber, baştan beri aşırı sağcılığa karşı bir duruş sergileyen ve kamuoyu baskısına rağmen geri adım atmayan politikacılar seçmenler tarafından ödüllendirildi. Bu bağlamda Rheinland-Pfalz’da Sosyal Demokrat Parti adayı Malu Dreyer’e saygı duymak gerekir.

Diğer taraftan partilerin hatalarını görüp kabul etmeleri umut vericidir. Zira kararlı bir şekilde anayasal değerlerden yana tavır almayı ihmal ettiler. Ayrıca özgürlükçü demokratik bir anayasanın hangi politikaları öngördüğünü kararlı bir şekilde anlatmak yerine, popülist yaklaşıma dayanan yasal sertleştirmelerle sağcı cenahın taleplerini uygulama hatasına düştüler.”
Editör: İsveç Gündemi