Dr. Necmettin Acar Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının enerji tedariki açısından bölgesel etkilerini kaleme aldı.

***

İçinde bulunduğumuz dönemde Avrupa'nın en önemli doğal gaz tedarikçisi konumundaki Rusya'nın, güvenilir bir enerji tedarikçisi olma statüsü büyük ölçüde tartışmalı hale gelmiş durumda. Bu durumun temelde iki sebebi bulunuyor: Putin Rusyası'nın 2000’lerin başlarından itibaren politik hedeflere ulaşmak için enerjiyi bir silah olarak kullanma alışkanlığı ve Ukrayna işgali sonrası Batı tarafından Rusya’ya uygulanmaya başlayan sert yaptırımlar.

Dünyanın en büyük ekonomilerinin bulunduğu Avrupa bölgesi için her ne kadar Rusya’nın askeri olarak dengelenmesi bugünlerde önemli bir gündem olsa da uzun vadede enerji ihtiyacını güvene alma konusu da çözüm bekleyen önemli bir sorun. Avrupa’nın önemli ölçüde enerjide bağımlı olduğu Rusya’nın, Avrupa güvenliği için öncelikli bir jeopolitik tehdit olarak algılanmaya başlandığı günümüzde Türkiye, küresel enerji jeopolitiğinin yükselen yıldızı olarak ön plana çıkmaktadır.

Avrupa'nın enerjide Rusya'ya bağımlılığı

Bugün Avrupa dünyanın en yoğun enerji tüketiminin olduğu bölgedir. Avrupa’daki enerji tüketiminde doğal gazın payında son yıllarda ciddi bir artış söz konusudur. 1970’li yıllardan günümüze Avrupa’da doğal gaz tüketimi neredeyse 4-5 kat arttı.[1] Yüksek enerji tüketimine rağmen doğal gaz rezervleri bakımından çok da zengin olmayan Avrupa, ihtiyaç duyduğu doğal gazı önemli ölçüde Rusya’dan temin etmekte.

Soğuk savaş sonrası dönemde Rusya’dan algılanan tehdidin azalmaya başlamasıyla ülkeyle ekonomik ilişkilerde yakınlaşma arasında bir paralellik bulunmaktadır. Bu süreçte Rusya’nın Avrupa güvenliği için bir tehdit olmaktan tamamen çıktığını düşünen Avrupalı aktörler, gelişen ekonomilerinin ihtiyaç duyduğu enerjiyi Rusya’dan ithal etmekte bir sakınca görmediler. Böylece 1990’lı yılların başlarında enerji alanında başlayan iş birliği 2020’li yıllara gelindiğinde Avrupa’nın doğal gazda önemli ölçüde Rusya’ya bağımlı olduğu bir tabloya dönüştü.

Bu süreçte dünyanın en önemli doğal gaz rezervlerine yakın bir coğrafyada bulunan Türkiye’nin küresel enerji jeopolitiğindeki önemi ciddi ölçüde arttı. Jeopolitik avantajları ve Batı ile köklü ilişikleri sebebiyle Türkiye’nin, Avrupa enerji güvenliğinin vazgeçilmez bir unsuru olduğu artık tartışma götürmeyen bir gerçek.

Bugün yıllık yaklaşık 500 milyar metreküplük doğal gaz tüketimi olan Avrupa ülkeleri bu tüketimin yaklaşık 200 milyar metreküpünü Rusya’dan temin ediyor. Avrupalı aktörlerin Rus doğal gazına bağımlılığı ortalama yüzde 40 düzeyinde olsa da bir homojenlik göstermez. Fransa gibi Güney Avrupa ülkelerinde bağımlılık oranları son derece düşükken Macaristan, Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerindeki bağımlılık oranları yüzde 60’ların üzerinde. Çekya ise tamamen Rus gazına bağımlı.[2] Tek başına Rus doğal gaz şirketi Gazprom'un en büyük müşterisi ve Avrupa’nın açık ara en büyük ekonomisi Almanya'da Rus doğal gazına bağımlılık oranı yüzde 40 civarında.

Avrupa için enerji ihtiyacını güvene alma konusunun bir güvenlik sorunu olarak tanımlanmasına yol açan en kritik olay hiç şüphesiz Rusya’nın Ukrayna ile yaşadığı krizler bağlamında 2006, 2009 ve 2014 yıllarında Avrupa'ya gaz taşıyan boru hattının vanalarını kapatmasıdır.[3] Bu kesintilerin çoğunlukla kış mevsimine denk gelmesi, Avrupa’daki olumsuz ekonomik sonuçlara ilaveten soğuktan donmaya bağlı ölümlerde de ciddi artışlara yol açtı.

Avrupa için alternatifler

Avrupa için en büyük doğal gaz tedarikçisi konumundaki Rusya’nın içinde bulunduğumuz dönemde güvenilir bir enerji tedarikçisi olma statüsünü kaybetmesiyle Avrupa ülkeleri enerji ihtiyacını güvene almak için yeni alternatifler aramaya başladı. Aslında geçtiğimiz günlerde ABD’nin desteğini çekmesiyle çöken EastMed projesi, bu alternatif arayışlarının bir tezahürüydü. [4]

Bugün Avrupa ülkeleri için temelde iki alternatiften bahsedilebilir: ABD ve Katar gibi yüksek miktarda doğal gaz sıvılaştırma kapasitesine sahip ülkelerden sıvılaştırılmış doğal gaz tedarik etmek ve Türkiye üzerinden mevcut ve inşa edilecek boru hatları ile Hazar, Basra Körfezi, Irak ve Doğu Akdeniz doğal gaz rezervlerine müracaat etmek.

Avrupa bölgesi için her ne kadar Rusya’nın askeri olarak dengelenmesi bugünlerde önemli bir gündem olsa da uzun vadede enerji ihtiyacını güvene alma konusu da çözüm bekleyen önemli bir sorun. Avrupa’nın önemli ölçüde enerjide bağımlı olduğu Rusya’nın, Avrupa güvenliği için öncelikli bir jeopolitik tehdit olarak algılanmaya başlandığı günümüzde Türkiye, küresel enerji jeopolitiğinin yükselen yıldızı olarak ön plana çıkmaktadır.

Burada zikredilen ilk seçenek hem ekonomik açıdan hem de teknik açısından çok fazla uygulanabilir değil. Halihazırda toplam doğal gaz ihtiyacının yüzde 18’ini LNG şeklinde tedarik eden Avrupa’nın[5] bu miktarı iki üç katına çıkarması, dünyada bu kadar yüksek miktarda sıvılaştırma tesisinin olmaması sebebiyle, kısa vadede imkan dahilinde değil. İkincisi, doğal gazın sıvılaştırılması doğal gaz maliyetini yaklaşık yüzde 30 oranında artırmaktadır. Üçüncüsü, Avrupa ülkelerinin doğal gazda da tıpkı petrolde olduğu gibi denizaşırı rezervlere dayanmak zorunda kalması Hürmüz, Bab el-Mendeb, Süveyş ve Kızıldeniz gibi kritik su yollarının güvenliğini daha da önemli hale getirecektir. Dördüncüsü, neredeyse tüm doğal gaz altyapısı boru ile taşınan doğal gaza göre inşa edilmiş Avrupa ülkeleri, LNG kullanımını artırdıklarında fazladan altyapı yatırımları yapmak zorunda kalacaklardır.[6]

Esasen son yıllarda ABD’nin artan kaya gazı üretimi, ABD yönetimini yeni pazar arayışına sevk etmiştir. ABD’nin uzun yıllardır başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerini Rus doğal gaz piyasasından uzaklaştırma çabasının altında yatan en önemli gerekçelerden birisi de Avrupa gibi dünyanın en büyük doğal gaz tüketim merkezinin birincil tedarikçisi olma çabasıdır. Her ne kadar ABD yönetimi kendi enerji kaynakları için pazar oluşturmayı önemli bir dış politika gündemi olarak benimsese de yukarıda sayılan gerekçelerden ötürü ABD kaya gazının maliyet avantajı bulunmamaktadır.

Soğuk savaş sonrası dönemde Rusya’dan algılanan tehdidin azalmaya başlamasıyla ülkeyle ekonomik ilişkilerde yakınlaşma arasında bir paralellik bulunmaktadır. Bu süreçte Rusya’nın Avrupa güvenliği için bir tehdit olmaktan tamamen çıktığını düşünen Avrupalı aktörler, gelişen ekonomilerinin ihtiyaç duyduğu enerjiyi Rusya’dan ithal etmekte bir sakınca görmediler. Böylece 1990’lı yılların başlarında enerji alanında başlayan iş birliği 2020’li yıllara gelindiğinde Avrupa’nın doğal gazda önemli ölçüde Rusya’ya bağımlı olduğu bir tabloya dönüştü.

Sayılan gerekçelerden ötürü Türkiye güzergahı Avrupa enerji güvenliği için en güvenli rota olarak ön plana çıkmaktadır. Çünkü Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak ve Katar gibi dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerine sahip ülkeleri ile Avrupa arasında bir köprü konumundadır. Bu yüzden Türkiye ile yakın iş birliği sayesinde Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak ve Katar gibi küresel ölçekte önemli rezervlere sahip ülkelerin doğal gazının Avrupa’ya taşınması, Avrupa’nın Rusya’ya bağımlılığını ortadan kaldıracak tek seçenektir. Halihazırda TANAP sayesinde Türkiye’den Avrupa’ya yıllık 15-20 milyar metreküp doğal gazın taşınması mümkün. Önümüzdeki süreçte ilave yeni hatların inşasıyla Türkiye, Avrupa’nın enerji güvenliğine önemli katkılar sunabilir.

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal harekatının ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birisi artık Avrupa’nın enerji tedarikinde Rusya’ya güvenmesinin mümkün olmadığıdır. Bu süreçte dünyanın en önemli doğal gaz rezervlerine yakın bir coğrafyada bulunan Türkiye’nin küresel enerji jeopolitiğindeki önemi ciddi ölçüde arttı. Jeopolitik avantajları ve Batı ile köklü ilişikleri sebebiyle Türkiye’nin, Avrupa enerji güvenliğinin vazgeçilmez bir unsuru olduğu artık tartışma götürmeyen bir gerçek.

***

[Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü başkanıdır]

*Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Editör: İsveç Gündemi