Türkiye’nin NATO’ya sunduğu, “PYD/YPG’nin terör örgütü PKK’nın uzantısı olduğuna” yönelik planın onaylanmamasının ardından İttifak içerisinde başlayan tartışma giderek tırmanıyor.

Türkiye, NATO’nun müttefiklik hukuku gereğince kendisine yöneltilen güney sınırlarındaki terör tehdidi başta olmak üzere sınır güvenliğiyle ilgili endişelerine yanıt verilmemesi durumunda Baltık ülkeleriyle ilgili planı onaylamama kararı almıştı.

Türkiye, NATO’nun Baltık Planı’na blokaj uygulama kararına iktidar ve muhalefetten destek geldi. Türkiye’nin kararı sonrası gözler, 3-4 Aralık’ta Londra’da gerçekleşecek NATO Zirvesi’ne çevrildi.

29 liderin katılacağı, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in başkanlığında gerçekleşecek zirvede, Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan temsil edecek.

Zirvede, ihtilafta kalınan konular, Baltık Savunma Planı ve NATO Konseyi’nin onayladığı, ancak ABD itirazı nedeniyle yayımlanmayan Türkiye hakkındaki planla ilgili konulara çözüm aranacak. Milliyet gazetesi köşe yazarları Nihat Ali Özcan, Hakkı Öcal, Sami Kohen ile siyasi partiler Türkiye’nin blokaj kararını değerlendirdi.

‘Çifte standart’

Nihat Ali Özcan, “NATO üyesi ülkelerin nükleer füzelerle ilgili planları var. Rusya’nın karşı hamle yapmasından endişe duydukları için kendi planlarını devreye sokmaya çalışıyorlar. Türkiye, terör örgütü YPG/PYD/PKK ile mücadele ediyor ve müttefik olduğu NATO ülkeleri ile ortak bir plan üzerine çalışma yapmak istiyor. Bu planın ABD vasıtasıyla reddedilmiş olması, ABD’nin Ortadoğu planlarının parçası. ABD, Rusya’nın özellikle Suriye’de tek başına güçlü bir aktör haline gelmesi endişesi ve petrol kuyularının kontrol altında tutulabilmesi kaygılarıyla YPG’ye verdiği desteği geri çekmiyor” dedi.

Türkiye ve NATO arasında daha önce de gerilimler olduğunu söyleyen Hakkı Öcal, “Bu gerilimin asıl sebebi, ABD’nin Suriye’deki Rusya varlığını YPG aracılığıyla kontrol etmek istemesinden kaynaklanıyor. 2009’da Fransa ile yaşanan PKK tartışmasının dirildiği görülüyor. Bir NATO müttefikine karşı terör örgütünü seçip seçmeyeceklerine karar versinler” ifadelerini kullandı.

Yaşanan bu gerginliklerin NATO tarihinde ilk kez olmadığını vurgulayan Sami Kohen, “Türkiye güneyinden gelen bir terör tehdidi olduğunu söylüyor. Türkiye’ye herhangi bir destek gelmediği gibi terör gruplarına yardım ediliyor. Türkiye de buna dayanarak mütakabiliyet esasına göre hareket ediyor. Türkiye’deki mevcut terör unsurlarına karşı önlem alınmıyor, ancak Baltık ülkelerinin olası tehdit unsurları için önceden önlem alınmak isteniyor. Bu çifte standart. NATO liderler zirvesinden çözüm çıkıp çıkmayacağı belirsiz” şeklinde konuştu.

“Kriz sürpriz değil”

CHP Genel Başkan Yardımcısı, TBMM Dışişleri Komisyonu Üyesi Yunus Emre: Bu kriz beklenmedik sürpriz bir kriz değil. Türkiye için YPG bir terör örgütüdür. Sınırlarında terör örgütünün oluşturduğu bir yapılanma istememesi de haklıdır. Ancak Türkiye’nin Suriye’ye karşı izlediği yanlış dış politika uluslararası arenada hiç destek bulmadı.

Gelinen noktada ABD ile ikili anlamda Barış Pınarı Harekâtı ile başlayan anlaşmazlığımız ve Trump’ın yüksek perdeden yaptığı yaptırım tehditleri ile asla kabul edilemeyecek üsluptaki mektubu ortada dururken NATO’dan bize bir destek gelmesini beklemek fazla iyimserlik olurdu. Türkiye kendi tezlerini kabul ettirmede yetersiz kaldığı noktada karşı bir hamle ile başka bir kararı veto etmekte haklı olabilir.

MHP Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan: NATO toplantısında ülkemizin, güney sınırlarımızın güvenliği için PYD ve YPG’nin terör örgütü olarak tanımlanması isteğini ABD’nin veto etmesini kınıyorum. ABD, yine terör örgütlerinin hamiline soyunmuş ve ikircikli davranmıştır. Bu durum, NATO’nun anlayışına da çelişkilidir.

İYİ Parti Aydın Milletvekili, TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi Aydın Adnan Sezgin: Türkiye, NATO için önemlidir, NATO da bizim için önemli. Bizim PYD/YPG’nin terörist niteliğini, NATO’ya ve ittifaktaki ortaklarımıza çok daha önceden kabul ettirmemiz gerekirdi. Hükümet bunu beceremedi. Vetoyu bir al-ver ilişkisine dönüştürmek, hem ittifak açısından hem bunu kullanan ülke bakımından yarar sağlamaz.

Rasmussen olayını hatırlattı

NATO planının onaylanmaması 20 Ekim 1980’te Rogers Planı ve 2009’da eski Danimarka Başbakanı Anders Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği konusunda yaşanan gerilimini hatırlattı. Yunanistan, 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra NATO’dan ayrılmıştı. 20 Ekim 1980’te ise, Rogers Planı ile Yunanistan’ın NATO’ya tekrar üye olması sağlanmıştı. Yunanistan’ın NATO askeri kanadına koşulsuz olarak dönebilmesini, daha sonra iki ülke arasındaki uzlaşmazlık noktalarının giderilmesini amaçlayarak hazırlanan Rogers Anlaşması, uygulanmadığı takdirde taraflara herhangi bir yaptırım getirmeden imzalanmıştı.

2009’da ise NATO Genel Sekreteri seçiminde Türkiye, Danimarka Başbakanı Rasmussen’in adaylığını “veto edebileceğini” NATO’ya bildirmiş, veto kartını uygulamamak için ise bazı şartlar öne sürmüştü. Türkiye’nin Rasmussen’e karşılık, “veto” kartını açmasıyla devreye ABD ve Avrupa Birliği girmişti. Kriz Rasmussen’in Danimarka’da yaşanan karikatür tartışmasındaki tutumu nedeniyle ortaya çıkmış, NATO’ya bir Türk Genel Sekreter Yardımcısı şartının kabul edilmesiyle sonlanmıştı.


Türkiye’nin yol haritası hazır

Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre; NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg son dönemde ittifak içinde giderek artan Türkiye karşıtı söylem ve pozisyonları dindirmek için üst düzey bir çalışma yürütüyor. Türkiye Savunma Planı belgesinin yayımlanmasına, ABD’nin de aralarında olduğu 8 müttefik ülke izin vermemişti. Türkiye Savunma Planı belgesi sorunu çözülmeden Baltık savunma planının imzalanmasının mümkün olmadığını kaydeden kaynaklar, “Bu plan ile ilgili anlaşmazlık Fransa tarafından basına sızdırıldı.

Türkiye istişareden yanadır. Planımıza destek bulamazsak ihtilafta kalınan konular sadece Baltık Savunma Planı ile sınırlı kalmayacak. Dosyalarımız hazır, çözüm önerilerimiz açık. Dörtlü zirvede konunun muhattaplarına ileteceğiz” şeklinde konuştu.Türkiye, sorunun çözümü için Fransa, İngiltere ve Almanya liderleri arasında yapacağı dörtlü toplantıya büyük önem veriyor.

Editör: İsveç Gündemi