Ortadoğu’da son zamanlarda gündemde tutulmaya çalışılan mezhep kavgasının kökleri çok gerilere gitse de, Sünni ve Şiiler arasındaki günümüzdeki gerilimin nedenlerinin ne kadar bu geçmişten beslendiği tartışmalıdır. Şöyle de bir soru sorulabilir: İçinde bulunduğumuz küresel seküler düzende insanların ya da toplumların reflekslerini ne derecede din ile açıklayabiliriz? Soru daha da özelleştirilebilir. Batı’da ortaya çıkan kanlı olaylar din ya da mezhep temelli bir izahat bulmazken, Doğu’daki her olayın neden din ya da bir mezheple bağlantısı kuruluyor. Batı’da bir Katolik-Protestan çatışması yokken neden Doğu’da Şii-Sünni çatışması halâ gündemi meşgul etmeye devam ediyor.

Şii-Sünni mücadelesi bana göre uluslararası politikanın önemli bir unsuru haline gelmiş durumdadır. Tarih’te de böyleydi. Mesela, Osmanlı-Safevi mücadelesini en çok Avrupalı devletler desteklemiştir. O nedenle Şiiler ile Sünniler arasındaki kavga ya da ittifak en çok Batı’ya fayda ya da zarar sağlar. Bu hususu her daim akılda tutmakta fayda vardır. Yine sultan II. Abdülhamid Han’ın Panislamizm projesi sadece Sünnilerin bir araya getirilmesine dayanmıyordu. Sünni ve Şiilerin aynı çatı altında birleştirilmesini amaçlayan muazzam bir düşünceyi ortaya koyuyordu. Fakat Avrupalı güçler bu düşünceden oldukça rahatsız oldular ve bu çerçevede Osmanlı Devleti’ni Ermeni meselesi ile meşgul edip durdular. Onlar da haklı. Çünkü realpolitik, uluslararası ilişkiler açısından bunu emrediyor.

Günümüzde ise durum yine tarihten çok farklı değil. Basra, Musul ve Hazar enerji kaynaklarının yeniden parselasyonu kapsamında taksimatın kolayca yapılabilmesi için Şii-Sünni çatışması iyi bir politik araç olarak kullanılabilir. Dikkat edilecek olursa, Şii- Sünni çatışması Doğu’dan ziyade sürekli Batı’da konuşuluyor. Neden mi? Çünkü Doğu’nun gündemini halâ Batı belirliyor. Bugün Basra’dan-Lübnan’a kadar uzanan hat boyunca karşımıza Şii ağırlıklı bir nüfus çıkar. Bu aynı zamanda Basra petrollerinin Akdeniz’e taşınması projesi ile üst üste binen bir güzergahtır. Benzer durum Hazar-Musul hattı için de söz konusudur. Başka bir ifadeyle, bu bölgede oluşabilecek Şii bir blok Batı’nın enerji güvenliği ve Ortadoğu güç dengesi bağlamında riskli görünmektedir. Peki bu risk nasıl dağıtılabilir? Bunun en kolay, en zahmetsiz  ve ekonomik; bir o kadar da anlaşılabilir yolu Şii- Sünni çatışmasıdır. “Zaten tarihi kökleri vardı ve bekleniyordu” algısı bilindiği üzere zihinlere çoktan kazınmış durumda.

Diğer taraftan, Musul, Hazar ve Basra gibi önemli enerji kaynakları Müslümanların idaresinde ama hakimiyetinde değil. Musul da ağırlıklı olarak sünniler olmasına rağmen, bu bölgede etnik ayrımcılık yapılarak Kürtler ön plana çıkartılması, Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin mezhepsel hesaplara dayandırılması sizce tesadüf müdür? Coğrafyanın bir kısmında etnik bir kısmında mezhepsel ayrımcılık yapılması tamamiyle sosyolojik bir realite midir? Arapları ve Farsileri mezhepsel ayrıma sürükleyenler Kürtleri neden mezhepsel ayrıma tabi tutmadılar? Doğru sorular karşısında doğru cevaplar bulunabilir. Etnik homojenitenin olduğu bölgelerde mezhepsel ayrımlar üzerinden, dini homojenitenin bulunduğu topraklarda etnik ayrımcılık temelinde siyaset üreterek bir kargaşaya mahal vermenin hangi aklın ürünü olduğunu düşünmenin zamanı gelmedi mi?

Aslında herşey çok açık ve bariz. Azerbaycan-Türkiye-İran-Irak başta olmak üzere bölgedeki tüm ülkeler ancak etnik ve mezhebi ayrımcılıkla parçalanabilir. Bu ülkeleri birbirlerine karşı düşman olarak güdümlemek, toplumları ayrıştırmak ve çatışma noktaları yaratıp bunları her daim bir tehdit unsuru olarak canlı tutma sistematiği, sorunu çıkaranların bölgede hakem olmasına yol açmıştır. Hazar, Musul ve Basra’daki enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya transfer edilmesi, dünyadaki tüm dengeleri altüst edeceği ve bu kaygı nedeniyle Ortadoğu ve Hazar’daki enerji kaynaklarının mezhepsel ve etnik ayrıma tutulduğu gerçeği artık görülmeldir. Türkiye-İran ilişkilerinin gelişip güçlenmesi mevcut statükonun sonunu getireceği malumun ilanıdır. Velhasıl bu kolay bir iş ve basit bir denklem değildir. Buna mukabil, IŞİD/DAİŞ, PKK ve son olarak Türkiye-Azerbaycan arasına bir Ermeni sorunu nedeniyle bir tamponun yerleştirilmesi de basit bir denklemin sonucu değildir.
Editör: İsveç Gündemi