Zeki Akfırat. Elazığ’da Kanal Fırat televizyonunun genç yöneticisi. Birkaç ay önce bizi yaşadığı şehirde ağırladı, Harput’u, Keban Barajı’nı gezdirdi, Elazığ’ın toplumsal dokusu hakkında bilgiler verdi. Dün sabah, 09:14’te Emniyet binası önünde patlama olunca Zeki’yi aradım, durumunu sorup geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Sonra patlamanın hedefleri hakkında konuşmaya başladık. 
ELAZIĞ'I KARIŞTIRMAK İSTEDİLER

Benim aklımdan geçenlerle O’nun düşündükleri ortak bir noktada buluşuyordu. 
15 Temmuz’dan sonra nerede nasıl yeni bir oyun planıyla karşılaşacağız? Sorusuyla zihnimizi meşgul ederken, sorunun cevaplarından biri Elazığ’da karşımıza çıktı. 
1980 öncesi Kahramanmaraş, Çorum’da, 1993’te Sivas’ta yaşadığımız acı hadiselerin bir benzerini Elazığ’da yapmak istiyorlardı. 

Yani, 15 Temmuz’dan sonra “Şimdi ne yapalım?” diyerek yeniden hesap kitap işine giren karanlık odaklar, Türkiye’nin etnik ve mezhebi mozaiğini dinamitlemeye yönelik eylemlere hız verilmesi kararı almıştı. Elazığ’da olan buydu. 

Dingin bir hayatın sürdüğü, teröre karşı mesafesi nedeniyle PKK’nın zemin bulamadığı, milli ve yerli duyarlılıkları güçlü bir şehir Elazığ.  Tabi bu duruşun birileri için rahatsız edici bir yönü de var. 90’lı yıllardaki terör saldırıları sonrası özellikle Tunceli’den göç almış bir şehir. 

Elazığ’a gittiğimizde bize bir cadde gösterdiler, “bu caddenin üst kısmında ağırlıklı olarak üç mahallede Alevi vatandaşlar yaşıyor” dediler. 

Toplam 560 bin nüfusun takriben yüzde 10’u, Alevi kesimden oluşuyormuş. 
“Alevi-Sünni mahalleler birbirinden ayrılmış olsa da, iki toplum arasında çatışmaya dönüşecek bir gerilim hiç yaşanmadı” dediler.

MAKSAT SÜNNİ-ALEVİ ÇATIŞMASI

PKK’nın Elazığ saldırısının hedefini işte bu zeminde aramak gerekiyor. Sünni çoğunluk üzerinden bir gerilim hattı üretip, Aleviler’e karşı bir öfke patlaması yaşatmak. 

Yani, Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta yaşananlara benzer acı hadiselerin tekrarlanmasını istiyorlar. 

Elazığ’daki patlama haberi üzerine zihnimize üşüşen verilerden bir tanesi de, 4,5 ay önce konuştuğumuz bir hükümet yetkilisinin sözleri oldu. 

Mesaisini PKK ile mücadele biçimleri üzerine harcayan o isim, “Biz Alevilerle ilgili ne zaman bin inisiyatif geliştirmeye çalışsak, PKK bundan inanılmaz derecede rahatsız oluyor” demişti. 

Evet PKK’nın ajandasında, sadece Kürtler yok. 

Alevi kesimin kışkırtılmasına dönük faaliyetleri, eylem planları da olan bir örgüt bu. 
Dolayısıyla Elazığ’ı hedef seçmelerinin gerekçeleri arasına bu eylem planlarını da katmak gerekiyor. 

15 Temmuz sonrası yeni oyun planlarında Türkiye’nin etnik ve mezhebi mozaiğini hedef alan saldırılar olabileceğine dair uyarılar yapıldığını biliyoruz. 

Bu bağlamda, şunu söylemeliyiz. 

Hükümet ve devlet yetkililerinin Kürt ve Alevi mahallesine dönük güvenlik perspektifi dışında, ciddi sosyolojik analizler yapıp adımlar atması, zorunluluk haline geldi. 

Ortalama bir Kürt ve ortalama bir Alevi vatandaş, memleketin durumu, ülkenin geleceği ve kendi geleceklerine dair nasıl bir duygu iklimi içinde yaşıyorlar?

Bu sorunun cevabı ve sorunlu alanların tamir edilmesi noktasında siyaset kurumuna ciddi bir sorumluluk düşüyor. 

35 gün önce ülkeyi darbe yaparak kaosa sürüklemek isteyenlerin, yeni bir oyun planı kurarak, daha doğrusu eskimeyen oyun planlarının şiddet dozunu artırarak Türk-Kürt, Sünni-Alevi ayrışmasını körükleyip, bu alanlardaki zafiyet alanlarına yüklendikleri, yüklenecekleri ortada.  

İktidar ve muhalefet partileri arasında oluşan uzlaşma zemini, Kürt ve Alevi mahallesinde yaşayanların ülkeye olan aidiyet duygularını güçlendirecek, yeni adımlar atılmasına elverişli bir ortam hazırladı. 

Bu dayanışma tablosu, ülkenin kaşınmaya müsait kimlik sorunları konusunda da adım atmayı kolaylaştırıyor. 

En büyük kazancımız, bu türden çatıştırıcı projelere karşı toplumun bütün kesimlerinde duyarlılık seviyesinin zirvede olması. 

Şunu söylemeye çalışıyorum. 

Bu ülkede artık ‘açık toplum’ vasfını kazanmış bir halk yaşıyor. 

İnsanlar, dün Elazığ’da olduğu gibi, nerede bir saldırı olsa, bunun neyi hedeflediğini, nasıl davranması gerektiğini bir çırpıda kavrayıp ona göre pozisyon alabiliyor artık. 
Burası çok önemli. 

Neden derseniz, geçmişte yaşanan acıların tekrarlanmasını engelleyecek en önemli güvencemiz bu. 

İnsanların ‘farkındalık’ düzeyinin zirvede olması. 

Başka türlü bu zorlu süreçte işimiz eskisinden çok daha zor olurdu.
Editör: İsveç Gündemi