Kamuoyuna, 

26 Ekim Pazartesi günü Handen Cami Derneği Yönetimi benim hakkımda adımı zikrederek sosyal medyada bir bildiri yayınladı. Bu bildirinin yayınlanmasının ertesi günü İsveç Diyanet Vakfı resmi Web sayfasında yine aynı kalem ve şahıs tarafından yazıldığı anlaşılan bir bildiri daha yayınlandı. 

Hakkımda yayınlanan iki bildirinin de sebebi 25 Ekim Pazar günü bir internet gazetesi muhabirinin seçim lokalinde yapılan seçimlere ilişkin görüşümü sorması üzerine söylediğim "maalesef Diyanete bağlı camilerimizin tamamı aktif olarak bir siyasi partiye çalışmıştır, bu durum başta beni incitir, müslümanları incitir, camiye, din adamına olan saygıyı zayıflatır, günahtır, bu dinimize yapılabilecek en büyük kötülüktür" sözlerim hem Handen cami derneği hem de Diyanet Vakfı bildirisinde yer alıyor. 

Ben bu ifadelerimi seçim öncesi haftalarda da mahallemizdeki din görevlimize sözlü olarak ifade ettim ve camilerimizin siyasileştirilmemesi uyarısında bulundum. Zira camilerimiz inanan tüm insanlarımızın ortak mekanlarıdır. Ancak bu uyarılarım hiç dikkate bile alınmadı. Yaşananlar ortadadır. Göteborg'tan seçmenleri Stockholm'e taşıyan AKP otobüslerinin Diyanete bağlı dernek tarafından organize edildiği, basına yansıdığı kadarıyla yol boyunca AKP ye oy vermeleri için yemin ettirildikleri iddiaları doğru mudur? 

Bu samimi uyarılarıma Handen cami derneği bildirisinde tehdit dolu sözlerin yanı sıra benimle "Stockholm Treni" belgeselinde "en fazla yer alan kişiler arasında bulunmaktaymışım, parti veya partili ayırımı gibi bir durum olsaymış benim ve diğer farklı görüşlere sahip olan kişilerin belgeselde yer almasına izin verilmezmiş" gibi ifadeler kullanılmış.  

Birincisi handen Cami Derneği bu belgeselin sahibi mi? Belgesele benim de katkı vermemin bir zenginlik olarak algılanması gerekirken bu saptırma neden yapılıyor?  

İkincisi Stockholm Treni belgeseli Diyanet Tv ile TRT ortak yapımı olarak sunulan bir projeydi. Bu proje Handen Camisini neden bu kadar ilgilendiriyor? Yayınlanan bildiriden gerçekten dernek yönetim kurulunun haberi ve onayı var mı merak ediyorum. 

Üçüncüsü ve daha vahimi de Stockholm Treni belgeseline konuk edilmem haksızlıklar karşısında susmam için bir rüşvet miydi acaba? Haksızlık karşısında susmanın şeytanlık olduğu inancındayım. Ben doğru bildiğim şeyleri dün nasıl ifade etmiş isem bugün de aynı şekilde doğru bildiklerimi hiç sakınmadan söylemeye devam edeceğim. 

Handen Camii bildirisinden " biz bizden olanlarla görüşürüz, konuşuruz" ifadeleri anlaşılmaktadır. Benim diyanet camileri ile ilgili yaptığım uyarıları, gazetecinin benzeri ifadeler kullanan başkaları ve benimle de yaptığı söyleşide benim başka bir ideoloji mensubu olduğum için yaptığımı iddia etmek ne kadar samimi olabilir, bu da bildiriyi kaleme alanın samimiyetini gösteriyor. 

Bildirinin son cümlesi daha da ilginç. " iddiadaki hususları öne süren ve gündeme getirenler hakkında gerekli yasal işlemlerin başlatılacağı" ifade ediliyor. Bu ve benzeri tehditler yaymak  Handen Camiinin görevi mi? Bu bildiriyi cami yönetiminin bizzat kaleme almadığı bu işleri bilen herkes tarafından açık bir şekilde anlaşılıyor. Bildiriyi yazan kişi samimi olsa bizim yıllarca üzerinde titrediğimiz, emek verdiğimiz, dünya görüşüne bakmaksızın sevip koruduğumuz dernekler üzerinden değil bildirinin altına kendi adını yazabilecek medeni cesareti göstermesini beklerdim. Tıpkı benim yaptığım gibi. Diyanet Vakfı, kendisine bağlı derneklerinde kendinden habersiz kuş uçmasına rıza göstermediğine göre bu bildiri yayınlanmadan önce haberdar mıydı?  

Bu basın bildirisindeki amacım her hangi bir kişi ya da kurum ile polemiğe girmek olmadığı gibi birilerini de hedef göstermek değildir. Sadece inananlarımızın göz bebeği gibi bilinen ve korunması gereken Diyanet kurumu ve personelinin bir yanlışa düşmemelerinin gayreti içindeyim. 

Tabii ki bu değerli kurumun benim düşünce ve uyarı nitelikli söyleşime gösterdiği tepkiyi, şirk boyutuna varan birinin Allah'ın sıfatlarına ortak olma halinde de, keşke Kur'an ayetleri ile alay edilirken de, keşke devlet malı talan edilirken de,keşke Peygamberimize hakaret edilirken de aynı tepkiyi gösterselerdi. İşte ben o zaman pişmanlık duygusu içinde olup, başımı öne eğip kamuoyundan özür dilerdim. 

Son olarak Diyanet Vakfı web sitesinde Diyanet Vakfı adına yayınlanan basın bildirisi gerçekten İsveç Diyanet Vakfı'nın onayından geçmiş midir? Geçmiş ise bizi üzer, geçmemiş ise daha da vahimi odur ki yöneticisi "yönetime  gerek yok, ben dilediğimi yaparım" demek istemektedir. Oysa devletin kurumları kimsenin şahsi at oynatacağı yerler değildir. 

Tüm egolardan uzak, fitne ve tefrika boyutları dışında kalmış bir müslüman toplumun huzur ve mutluluğu dileklerimle. 

Haki Korkmaz. 

31/10-2015

Editör: İsveç Gündemi