Makalesinde, Türkiye'nin Batı'lı ortaklarının darbe girişimine karşı tepki göstermekte çekinceli davrandığını eleştiren Türkmen, ''Türkiye 15 Temmuz günü, tarihinin en ölümcül darbe girişimi ile karşı karşıya kaldı. 246 Türk vatandaşı darbeciler tarafından öldürüldü ve 2000'den fazlası da yaralandı. Darbenin amacı demokratik yollardan seçilmiş olan hükûmeti devirmek ve Türkiye'deki anayasal düzeni bozmaktı. Aralarında Cumhurbaşkanlığı binası ve Meclisin de bulunduğu devlet kurumları bombalandı. Türk halkı sokaklara inerek ve egemenliklerini teslim etmeyi reddederek darbeye direndi. Demokrasiye yapılan bu çirkin saldırıya Batılı ortaklarımız tarafından gösterilen tepkinin çekingen olduğunu söylemeden geçemeyiz'' dedi.



Büyükelçi, makalesine şöyle devam etti:



Türkiye'de 15 Temmuz’da gerçekleşen darbe ve ardından yaşanan gelişmeler geniş bir kitleye yayıldı ve İsveç medyasında kapsamlı bir tartışmayı tetikledi. Ülkemdeki duruma gösterilen bu ilgiyi memnuniyetle karşılamak dışında bir tavrım olamaz, zira tüm bunları Türkiye’deki demokrasiyi korumak ve devam ettirmek adına ortaya çıkan gerçek bir endişenin işareti olarak görüyorum ve ülkemin seçmiş olduğu demokrasi ve AB yolunda ona eşlik edecek bir iradenin olduğunu düşünüyorum. Bu makale ile birlikte, Türkiye'de neler olup bittiğine dair gerçek bir resim sunarak ve ihmal ya da göz ardı edilebilen unsurları halkın dikkatine getirerek süregelen tartışmalara katkıda bulunmayı hedefliyorum.

     Türkiye 15 Temmuz günü, tarihinin en ölümcül darbe girişimi ile karşı karşıya kaldı. 246 Türk vatandaşı darbeciler tarafından öldürüldü ve 2000'den fazlası da yaralandı. Darbenin amacı demokratik yollardan seçilmiş olan hükûmeti devirmek ve Türkiye'deki anayasal düzeni bozmaktı. Aralarında Cumhurbaşkanlığı binası ve Meclisin de bulunduğu devlet kurumları bombalandı. Türk halkı sokaklara inerek ve egemenliklerini teslim etmeyi reddederek darbeye direndi. Demokrasiye yapılan bu çirkin saldırıya Batılı ortaklarımız tarafından gösterilen tepkinin çekingen olduğunu söylemeden geçemeyiz.

     Çeşitli bulguların yanı sıra tanıklar ve itiraflar, darbe girişiminin Gülen hareketi olarak da bilinen Fethullah Gülen Terör Örgütüne (FETÖ) bağlılık duyan komplocu bir grup tarafından başlatıldığı gerçeğine işaret etmektedir. Hareket kendisini dinler arası diyalog yanlısı ve kültürler arası barışın bir savunucusu olarak tasvir ediyor. Bunlar açıkça ortada ancak hareketin takipçileri yıllarca devlet düzenine sızmış ve devlet yönetiminin üst kademelerine, özellikle de yargı, polis ve askeriyenin yanı sıra eğitim kurumlarına kadar yükselmişlerdir. O zamanlar bu hain örgütün gerçek emelleri iyi şekilde gizlenmiş ve fark edilememişti. Son aylarda başlatılan soruşturmalar, görevden alınanlar listesinin darbe girişimi öncesinden hazır olmasını açıklar durumda.

     Başarısız darbe sonrasında FETÖ’ya karşı kapsamlı ve etkili bir şekilde mücadele etmek amacıyla, 20 Temmuz'da Bakanlar Kurulu Anayasanın 120. maddesi uyarınca 90 gün süreyle olağanüstü hal ilan etmeye karar verdi. Olağanüstü halin amacı vatandaşların haklarını engellemek değil, hükûmetin yeterince hızlı davranma yeteneğini geliştirmesi içindir. Askeriyeyi ve devlet kurumlarını Gülencilerden temizlemek için verilen çabalar, Avrupa İnsan Hakları kurallarına ve standartlarına uygun olarak sürdürülecektir.

     Savcılar halen darbecilerin yanı sıra FETÖ ile bağlantılı kişilerin işledikleri suçları araştırmaktadır. Gazetecilerin bir kısmı da araştırılmaktadır. Adli süreçte mahkemeler tarafından suçlu bulunanlar, meslekleri olan gazetecilikten değil, mesleklerini kötüye kullanarak darbe girişimine hizmet etmek ve/veya FETÖ terör örgütü bağlantılı olmak suçlarını işlemekle yargılanacaklar. Varlığını tehdit eden faaliyetler karşısında sessiz kalabilecek bir ülkeyi hayal etmekte zorlanırdım. Bir gazeteci olmak kesinlikle cezai sorumluluktan kurtulmak demek değildir.

     27 Temmuz 2016 tarihli 668 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca, FETÖ ile bağı olan, irtibatı bulunan veya onlara ait özel radyo ve televizyon istasyonları, gazeteler, dergiler, yayın evleri ve dağıtım kanalları kapatılmıştır. Bu işyerlerinin büyük çoğunluğu zaten darbe girişimi öncesinde de cezai soruşturmalara tabi tutulmuştur ve birçoğu yasal yaptırımlarla karşı karşıya kalmıştır.

     Bazıları, adli makamların başka bir darbe riskinden kaçınmak için aldığı önlemlerde aşırıcı bir yaklaşım uyguladığını ve FETÖ ile gizli anlaşması ya da suç ortaklığından şüphelenilen her kişi için gözaltı, tutuklama vb. kabaca yaklaşımların benimsendiği sonucunu çıkarabilir. Ancak, hukukun üstünlüğü Türk Anayasası ile güvence altındadır ve Türkiye insan hakları konusunda önemli uluslararası sözleşmelere taraftır. Devam eden soruşturmalar ve kovuşturmalar bağımsız yargı tarafından yapılmaktadır. Bu işlemlerin, temel hak ve özgürlükler ve hukukun üstünlüğü dikkate alınarak, kanunlar tarafından öngörülen şekilde idare edileceğinden şüphe olmamalıdır. Tüm yargı yolları kullanılmaya devam edilecektir. Türkiye’de keyfi ve usulsüz hükümler verildiğine dair herhangi bir kanıt yoktur. Evrensel anlamda herhangi bir masum insanın haksız muameleden korkmasına gerek yoktur.

     15 Temmuz darbe girişimi ile bağlantılı olarak tutuklananların, kötü muamele, işkence ve hatta tecavüz iddiaları tamamen uydurmadır ve ben kesin olarak bu düpedüz yalanı reddediyorum.

     On sene boyunca Türkiye işkenceye sıfır tolerans politikasını takip etmiştir ve buna göre kanunlarda gerekli tedbirleri alarak, tutukluların işkence görmesini imkânsız kılmıştır. Kurulu düzende ve titizlikle uygulanan sistemde, tutuklular gözaltının hemen ardından ilk tıbbi kontrolden geçirilir. İkinci tıbbi kontrol tutukluluk yeri değişmesi, gözaltı süresinin uzaması, tutuklunun serbest bırakılması ya da adli makamlara teslim edilmesi durumunda gerçekleşir ve tutukluya karşı kötü muamele tespit edilirse, savcı söz konusu güvenlik güçlerine karşı yasal işlemleri başlatır.

     Bütün bu konularla ilgili veya herhangi bir konuda bilgilerini derinleştirmek adına merakı olanlara karşı gereken tüm açıklama ve bilgiyi sağlama konusunda yardım etmeye hazırım.

     Bununla beraber Türkiye'ye getirilen eleştiriler kadar, aslında ortaklarından dayanışma beklediğini ve hatta bunu hak ettiğini söyleme yükümlülüğü de benim görevim. Bu yüzden dostlarımızdan empati yaparak, kendi ülkelerinde sivilleri ve hükûmet kurumlarını hedef alan benzer saldırıların yaşanması durumunda bunun ne kadar zalimce olacağını düşünmelerini bekliyoruz. Türk halkı toparlanması zor olan ve zaman isteyen bir travma yaşadı. Yine de 15 Temmuz gecesi halkımızın cesur direnci, demokratik değerlerin korunması konusunda tarihe damga vurarak, haklı bir yer edinecek. Halkımız bugün demokrasi yolundaki yürüyüşünde kendine daha da güveniyor. 





Editör: İsveç Gündemi