Çok değil bundan yaklaşık 4 ay önce, ülke büyük bir travma yaşadı. FETÖ'cü cunta, 15 Temmuz'da darbeye kalkıştı, sokaklara dökülen halk, bu darbe ve işgal girişimini püskürttü. Bu girişimden bir gün öncesinde dolar kuru 2.8799 seviyesindeydi. Darbe girişiminden sonra da piyasaları tedirgin edecek boyutta bir dalgalanma yaşanmadı. Biraz yükseldi, dengesini buldu.



Taa ki Ekim ayında uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, not kırana dek. Bu tarihten itibaren dolarda artış yaşanmaya başladı ardından da iki kritik gelişme daha döviz kurlarında yukarı yönlü hareketi hızlandırdı.

Önce ABD'de Donald Trump Başkan seçildi ardından da Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye ile üyelik müzakerelerinin dondurulmasını tavsiye eden tasarıyı kabul etti.

Dövizdeki dalgalanmaların ardından Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, gecelik borç verme faizini yüzde 8,25’den 8,50’ye, haftalık borç verme faizini de (politika faizi) yüzde 7,5’den 8’e yükseltti. Ayrıca döviz zorunlu karşılıklarının oranlarını 0,50 puan düşürdü.

Merkez'in bu müdahalesine paralel bir başka gelişme, döviz kurunun çok daha yukarılara tırmanmasını önlemiş görünüyor.



15 Temmuz darbe girişiminden sonra vatandaş döviz mevduat hesaplarında TL'ye geçmişti; doların ateşinin yükseldiği şu günlerde de özellikle sosyal medyada "dövizinitürkiyeiçinboz" haştagiyle büyük bir kampanya başlattı.

Vatandaşın banka hesabındaki dövizi bozdurmasının, bu ateşi düşürmekte etkili olup olmayacağını, ülke ekonomisinin zarar görmemesi için yapılması gerekenleri ve kısa-orta vadede dövizin seyrini İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Alkin'le konuştuk..



MOODY’S’İN ÇİFTE STANDARDI



Döviz kurlarında yaşanan dalgalanmanın nedenleri  neler ve daha ne kadar sürebileceğini öngörüyorsunuz?

Esasen 15 Temmuz'daki hain darbe girişimi, bu menfur terör eylemi, milletin cesareti ve vatanseverliğiyle bertaraf edildi. O dönemde vatandaş, TL'ye sahip çıkarak ikinci bir vatanseverlik gösterdi. Doğrusu söylemek gerekirse ekonomi yönetimi de çok iyi bir performansla Ekim ayının 21'ine kadar gelmişti.

Dünyadaki küresel gelişmelere gayet uygun bir şekilde gidiyordu Türkiye'deki döviz kurları.



Fakat 19 Ekim Çarşamba günü, Türkiye ekonomisinin 15 Temmuz darbe girişimini gayet başarılı bir şekilde bertaraf ettiğini açıklayan Moody's'in, bu açıklamasından sadece 2 gün sonra Türkiye'nin uluslararası derecelendirme notunu, “yatırım yapılabilir ülke”  notunun altına indirdi.

Bu hareket uluslararası finans çevrelerinde de tepki çekti.  Bu nasıl bir tutarsızlıktır 'hem 15 Temmuz bertaraf edildi diyorsun, hem de Türkiye'nin notunu kırıyorsun!' diye.



HALK BİR KEZ DAHA VATANSEVERLİĞİNİ GÖSTERDİ



Malum Türkiye'nin en az iki adet "Yatırım yapılabilir ülke" notuna sahip olması gerek. Bunun bir tanesinin kaybedilmiş olması, doğal olarak bir miktar sermaye çıkışına sebep oldu. Fakat bu dönemde bile halk vatanseverliğini sürdürmeye devam ederek kesinlikle dövize yönelmedi.

Dolayısıyla buraya kadar belli bir sakinlikte geldik. Ancak bu dönemde çok sığ piyasada kur normal şartlarda 3.10 TL seviyesine kadar gelmemesi gerekirken, 3.11 liralara kadar geldi.



Donald Trump'ın ABD'de 45. başkan olarak seçilmesi sonrası küresel piyasalarda Trump'ın  izleyeceği ekonomi politikalarına yönelik beklentilerle daha şiddetli ve daha spekülasyona açık bir dalga ile karşı karşıya kaldık.

Bu dalga çok ilginç bir şekilde hem Euroya hem de başka birçok gelişmekte olan ekonominin para birimine ciddi manada değer kaybettirdi. 





BAZI ÇEVRELERİN GEREKSİZ YAYGARASI



Bu esnada Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ile siyasi çatışma içerisine girdiğinden, bu çatışma diplomasi boyutunda  bir satranç oyunu olmasına rağmen, bunu başka bir yöne çekme gayretindeki bazı çevrelerin  gereksiz yaygarasıyla  kurda doz aşımı bir hareketlenme gözlendi.

Bu aşamada 3.16-3.22 bandında olması gereken kur, 3.30 liraya ve 3.40'ın üzerine taşındı.

Dolayısıyla uluslararası düzeyde bir satranç oyunu olarak görülmesi gereken süreçlerin, döviz kurlarına bu şekilde yansımaması gerektiği gerçeğinden hareketle, aslında içinde bulunduğumuz dönemde 3.16-3.20 bandına doğru bir normalleş gözlemlenmesi gerekir.  



VATANDAŞ 15 TEMMUZ SONRASI TL’YE GEÇTİ

Sokaktaki vatandaşın, vatanperverlik göstererek bu süreçte dövize yönelmediğini söylediniz. Özellikle sosyal medyada  ‼#dövizinitürkiyeiçinboz‼ kampanyası yürüyor. Sizce döviz kurlarının ateşini düşürmekte vatandaşın bu davranışı etkili midir? Vatandaşın dolar hesaplarını bozdurması ne kadar çare olur bu yukarı yönlü hareketi durdurmakta?

Etkisi olduğu muhakkak.. Çünkü 15 Temmuz'dan sonra bankalardaki döviz mevduat hesaplarında 159.7 Milyar doları olan vatandaşlarımız, tarihi bir vatanseverlik örneği daha göstererek, Kasım ayının 11'i itibariyle söz konusu hesaplarını 142.4 milyar dolara kadar indirdi.

Döviz mevduatında bu kadar ciddi bir azalma Türk halkının hem vatanseverliğini hem de duruşunu gösterir. Parasını bankaya TL olarak yatırdı. Rakamlar bunu çok net kanıtlıyor.

Bu yönüyle bakıldığnda 14-18 Kasım haftası kurdaki hareketliliğin biraz hızlanmasıyla 142.4 milyar dolara kadar azaltmış olduğu döviz mevduat hesaplarını sadece 700 milyon dolarlık bir artışla 243.1 milyar dolara getirdiğini görüyoruz.

Geçen hafta da döviz almaya devam edip etmediğini rakamlar ortaya çıkmadığı için bilemiyoruz ama almış olsa bile Haziran ayındaki rakamların çok gerisinde olması nedeniyle Türk halkının, kurları yükseltecek kadar dövize yönelmediği ortada.

Daha felsefi bir tartışma yapacaksak eğer, "vatandaş 140 veya 160 milyar dolar civarında döviz mevduatı bulundurmalı mı?" diye; o farklı bir felsefi tartışma..

HEPİMİZE GÖREV DÜŞÜYOR

Vatandaşın, özellikle bu kritik süreçte dövize karşı mesafeli duruşu, ülke ekonomisi açısından bu kadar önemli ise bu kampanyanın yaygınlaştırılması için kimlere görev düşüyor? Sizce kimler ön almalı, neler yapılmalı?

Bu konuda aslında hepimize görev düşüyor.. Sosyal medyada "trend topic"olduğu söylenen bu başlık çerçevesinde ben de bir mesaj attım. Türkiye'de ihaleler ve sözleşmeler, giderek artan bir şekilde belli bir takvime dayalı olarak  daha fazla Türk Lirası cinsinden yapılsın.

Dolayısıyla ülke içerisindeki sözleşme ve ihalelerde TL daha çok konuşulsun. Döviz cinsinden çok ihale ve sözleşme görmeyelim. Tabi bunu gerçekleştirmek hemen olabilecek bir şey değil. Gerekçesi de Türkiye'nin yabancı para cinsinden kredi kullanarak yatırım yapmış taraflar var. Özellikle alışveriş merkezleri.

Onların bu süreci yönetebilmeleri için döviz cinsinden getiri elde etmeleri gerekiyor. Dolayısıyla burada bir yapı ve anlayış değişikliğine gitmek gerekiyor. Bu da orta vadede olabilecek bir şey.







VATANDAŞIN 40-50 YILDIR KÖTÜ ANILARI VAR



Daha kısa vadede belki şu olabilir: Bugün yeri geldiğinde Euronun da dolar karşısında çok radikal değer kayıplarına uğradığını görüyoruz. Örnek vermek gerekirse daha 3-4 Kasım'da 1.12 dolar olan Euro/Dolar paritesi,  bir baktık ki 1.05'e kadar inivermiş, çok ciddi bir değer kaybı yaşanmış.

Bu değer kaybı Avrupalıları, Almanları, bankalarda  çok daha fazla dolar cinsinden mevduat tutmaya yönlendirmiyor. Fakat ülkemizde 40-50 senedir değişik zamanlarda ekonomi yönetimin yaptığı hatalardan dolayı kötü anıları var. Türk halkının tasarruflarının yüzde 40'ına yakınını, döviz cinsinden bankalarda tutmaya yönlendirilmiş. 

Dolayısıyla halkımızı, dövizin bir tasarruf aracı olmadığına, dövizin bambaşka bir görevi olduğuna, dolayısıyla bu kadar büyük miktarda döviz tutmaması gerektiğine, anlata anlata ikna etmek gerekir.

Bu da TL cinsinden yatırım araçlarının cazibesi artırılarak olabilir. Dövize alternatif olabilecek diğer yatırım araçlarına yönelterek,  vatandaşı, dövizi bir yatırım aracı olarak görmekten uzaklaştırabiliriz.



SİNSİ ÇALIŞMALAR YAPANLAR VARDIR TEYAKKUZDA OLMAK GEREK

Siz de değindiğiniz için tekrar hatırlatmak isterim. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra batı başkentleri sessiz kalmıştı, dil ucuyla bile olsa darbe kınaması yapamamışlardı. Hemen sonrasında Türkiye ekonomisine karşı "suikast"ler yapılabileceği belirtilmişti. Bugün yaşananalar o gün işaret edilenler mi sizce?

Türkiye'de döviz piyasasının yeterince derin olmadığı gerçeğini suistimal etmek ve algıyı bozmak adına son derece sinsi çalışmalar yürüten taraflar vardır.

Dolayısıyla böyle bir gerçekliğe karşı bizim de teyakkuzda olup vatandaşın, manipülatif algı operasyonlarına maruz kalmaması adına ülke ekonomisinin temel makro göstergelerinin, bankacılık sektörünün sağlam olduğu, kamu maliyesinde belki de dünyada başka hiçbir ülkenin başaramadığı çok ciddi bir mali disiplin başarısının ortada olduğunu sürekli vurgulamak gerekir.  Ortada manipülatif bir algı operasyonu olduğu gerçek; buna karşı teyakkuz durumunda olmamız gerektiği de bir gerçek.



DOĞRU, NET VE HASSASİYETLE

Burada yapılacak en doğru şey   bakanlarımızın, şu anda Türkiye'nin izlediği dış politika, siyaset ve ekonomi alanıyla ilgili tercihleri ve duruşunu topluma ortak bir dille izah etmek.

Ekonomi yönetimimizin içerisindeki bakanlarımızın ve bürokratlarımızın ortak dille konuşmalarına, döviz kurlarıyla ve diğer konularla ilgili mesajlarını net bir şekilde, hassasiyetle ulaştırılmasına  ihtiyaç var.

Bakanlarımız, benzer konularda birbirlerinden farklı açıklamalar yaparsa vatandaşımızın da aklı karışır. Vatandaşın güvendiği tüm bürokratlardan ve kanaat önderlerinden hep doğru ve aynı türde mesajları duymaya ihtiyacı var. Buna biraz özen gösterilmesi gerekir.

 'Ekonominin yarısı 'psikoloji'dir' sözünü de hatırlarsak, kurdaki bu yükselişte psikolojik bir etkiden söz etmek mümkün mü? Şayet mümkünse hangi aktörler nasıl ön almalı?

Evet ekonominin yarısı psikolijidir..

Bu anlamda da Türkiye'nin şu an izlemekte olduğu AB, Irak ve Suriye ile ilgili siyaseti, bunlara rağmen ekonomi ile ilgili yapılan reformlar, ülke ekonomisini destekleyecek olan yeni adımlar, döviz kurlarıyla ilgili olarak dikkatli olunması gerektiği, paniğe kapılınmaması gerektiği noktasındaki açıklamalar, ortak bir dille verilmesi lazım. 

Vatandaşımız, o yekvücut duruşu görmesi halinde moral kazanacaktır. 

Kaynak: Haber10
Editör: İsveç Gündemi